She's so hot... İşaret parmağınızı dilinizle ıslatıp, bir taraflarına dokunduğunuzda 'Tısssssssssss' sesi çıkaracak kadar hemde...
Onu ABD'de okuduğum yıllarda keşfettim... Küçük bir barda sahneye çıkıyordu. İlk görüşte aşık olduk...
Ona Meryem derdim... Her gece benim için 'Hele Meryem, Meryem, Meryem' türküsünü söylediği için, o ismi takmıştım ona... deyip devam etmek vardı ya, Juliette için böyle bir geyik yazının haksızlık olacağı düşüncesiyle vaz geçiyorum...
Neden Juliette ile ilgili bir yazı ve neden şimdi diye sorarsanız, oyunculuğu kadar yaptığı müzikle de takdirimi kazanan Juliette'i, bir kez daha İstanbul'da izleme fırsatını kaçırmış olmam yanıt olarak yeterli olacaktır sanırım...
Onu ilk kez 1991 yapımı Martin Scorsese filmi Cape Fear'da izledim... Nick Nolte ile Jassica Lange'in sorunlu kızları Danielle'yi oynuyordu... Çocuk ile genç kadın karışımı canlandırdığı karakter öyle çarpıcıydı ki, yardımcı kadın rolünde Oscar dahil pek çok ödüle aday gösterildi... Filmde Robert De Nero ile karşılıklı döktürdükleri oyunculuk ise sinema dünyasının en kışkırtıcı sahneleri arasına kısa sürede yerini aldı...
Tv dizilerinden beyazperdeye hızlı bir geçiş yapan Juliette, Oscar adaylığının da yardımıyla ünlü yönetmenlerin aradığı yeni kan oluverdi... Woody Alen, Oliver Stone, Robert Rodrigez, Dominic Sena aklıma gelenleren bir kaçı... Husband and Wives, Kalifornia, What's eating Gilbert Grape, Natural born killers, Strange Days, From dask till dawn ve Evening Star ise Juliette'nin 2000'lere kadar yıldızının parladığı yapımlar oldu... Özel hayatındaysa Brad Pitt ve diğerleriyle olan ilişkilerini uzaktan ama acıyan gözlerle izledik hep... Bu sırada müziğe ağırlık verme kararı alan Juliette, giderek sinemada daha az görünür oldu... Daha önemsiz filmlerde, küçük roller oynadı... Yazık... Oyunculuğuna olan beğenimi Cape Fear ve Kalifornia'da kazanmış olsa da, çocuksu kadın imajını geride bırakıp, bir kadın olarak dikkatimi ilk çektiği filmi Strange Days oldu... Bu yazıyı da zaten filmdeki karakteri Faith'in bende bıraktığı iz sonucu yazıyorum... Onu sahnede ıslak saçları, parıltılı kıyafeti ve çarpıcı yorumuyla seslendirdiği P.J. Harvey klasiği Hardly Wait'i söylerken izlemek, beni fazlasıyla etkiledi ya da she fucking moved me diyelim if you will... Kız hem iyi oynuyor, hem rock söylüyor, üstelik güzel ve seksi, daha ne olsun... 'Please take me' diye bağırası geliyor insanın... Sibel bu işe ne diyor diye soracak olanlar için, 'O zamanlar daha bekarım' gibi anlamsız bir cümle söylemek istemiyorum... Zira, Sibel'in Juliette'e olan hayranlığımdan haberi var... Ayrıca Juliette ile Sibel'in benzer yönleri de yok değil... İkisi de 1973 doğumlu...
Karıma haksızlık yapmayayım şimdi... Juliette de, Jenifer Lopez'e benzemiyor zati desem, ödeşmiş olur muyuz... Burada Sibel'e, ağız açık vaziyette anlamlı bir göz kırpma yolluyoruz... Ayrıca Sibel'in beğendiği oyuncu ve şarkıcıların cetelesi benimkinden kabarıktır... Ama hiç sesim çıkmaz, yalnız bazen onların nesini beğenir, anlam veremem, yanında ben varken, di mi ya... (Sibel'e takılmadan yazdığım bir yazım var mı acaba)
Olayı yine aile içine çekmeden devam edelim... Sonuçta Juliette Lewis denince aklıma hep Strange Days'deki o sahne geliyor... İzleyenler belki daha iyi anlayabilir ya da o dönem hormonlarımın fazla çalıştığını söyleyebilir... ama kim ne derse desin, kadın o filmde büyüleyici... Bu arada film de hiç yabana atılacak türden değil... Aşağıdaki linkten filme göz attığınızda bana hak vereceğinizi umuyorum... En azından erkeklerin...
Olayı yine aile içine çekmeden devam edelim... Sonuçta Juliette Lewis denince aklıma hep Strange Days'deki o sahne geliyor... İzleyenler belki daha iyi anlayabilir ya da o dönem hormonlarımın fazla çalıştığını söyleyebilir... ama kim ne derse desin, kadın o filmde büyüleyici... Bu arada film de hiç yabana atılacak türden değil... Aşağıdaki linkten filme göz attığınızda bana hak vereceğinizi umuyorum... En azından erkeklerin...
Neyse... Rock n Coke'a festivaline geleceğini duyduğumda, tarih nedeniyle gidemeyeceğimi bildiğim halde anlamsız şekilde heyecanlandım... Bir düşündüm de, şu koca Türkiye'de onun yaptığı müziği takip eden kaç kişi vardı gerçekten... Kaç kişi parçalarına eşlik edecekti, o söylerken.... Orada ben olmalıydım... 88 ve 90'da Ankara'dan kalkıp İngiltere'ye Donnington-Monsters of Rock festivallerini izlemeye gitmiş birinin, burnunun dibi İstanbul'a gidemeyişine söyleyecek söz bulamıyorum... Aslında tamamen önceliklerle ilgili desem olur herhalde... Umarım Juliette hakettiği seyirci ile buluşabilmiştir...
Grubu Licks ile üç albüm yapan Juliette, bu yıl yeni bir başlangıç yapmak üzere grubunu dağıttı ve yeni bir tanesini kurdu. The new romantiques ile çıkaracağı ilk cd'nin adı Terra Igcognita... Albüm 1 Eylül'de piyasada olacak...
Anlaşılan Juliette bir süre daha müziğine ağırlık verecek... Bense, o bir kez daha Türkiye'ye gelinceye kadar ''Hardly wait''i dinliyor olacağım...
1 yorum:
Juliette artık kendi adıyla anılmak istiyor sanırım ama juliette and the licks oldukça havalıydı...
Terra Incognita gerçekten güzel bir albüm. İlk iki albümün rock'n'roll havası daha damar sözlerle harmanlanmış, ben bayıldım sırf onu canlı canlı daha kolay izleyebilmek için Los Angeles'a yerleşmeyi dahi düşünüyorum zaten ABD'de yaşanacak daha iyi bir yer göremiyorum, California rocks!...
Yorum Gönder