31 Aralık 2009 Perşembe

Sherlock Holmes...

Ünlü dedektif "Sherlock Holmes"un yeni macarası, bu defa Guy Ritchie'nin yönetiminde perdeyi aydınlatıyor...

Sherlock Holmes ile yardımcısı Watson, kara büyü ile uğraşan mezar kaçkını Lord Blackwood'a karşı...

Ritchie'nin yönetmen koltuğunda oturması, filmin az çok ne tarzda olacağına işaret ediyor aslında... Karanlığın hakimiyeti, tuhaf espri anlayışları, kaba kuvvet ve tanıdık kamera teknikleri...

Roman kahramanına çok sadık kalmayan senaryo, Holmes'u daha çok eğleneceli biri olarak gösteriyor... Ki Robert Downey Jr. da bu role tabiri caizze cuk oturuyor... Karizması ve performansıyla filmi tek başına izlenebilir hale getiriyor...

Watson rolünde izlediğimiz Jude Law ise senaryo gereği sanırım, biraz geride kalıyor... Ancak ikisi arasındaki kimya görülmeye değer...

Holmes'un zekası, Watson'un bağlılığı senaryoda iyi verilse de, replikler, sanki günümüzde geçen bir Ritchie filminden alınmış gibi geliyor kulağa... Espiri anlayışı pek de uygun gelmiyor o döneme göre... Karakter analizleri ise keşke biraz daha derinlemesine olsaydı dedirttiriyor...

Ancak tüm bu eksilere rağmen, filmi eğlenerek seyrediyorsunuz... Günümüzün iki yetenekli oyuncusunu karşılıklı izlemek ayrı bir zevk...





30 Aralık 2009 Çarşamba

Avatar...

James Cameron'un yıllar süren rüyası "Avatar"...

Bush karşıtı görüşleriyle bilinen ünlü yönetmenin yeni filmi, bu anlamda ABD yönetiminin izlediği dış politikayı alt metin olarak eleştiren fantastik bir baş yapıt...

Hikayenin ana karakteri olan Pandora adlı gezegende yaşan Na'vi halkıyla, üzerindeki canlıların, insanoğlu ile mücadelesi, teknoloji, görsellik ve yaratıcılığın geldiği son noktayla, seyirciye daha önce tanık olmadığı bir deneyim yaşatıyor...

Hikaye, insanoğlu için değerli enerji kaynaklarının, Na'vi halkının kutsal bölgesinde bulunmasıyla, yabancısı olduğumuz iki dünya arasında ortaya çıkan medeniyetler çatışmasını anlatıyor... Bir anlamda doğa ile makina arasındaki savaşı perdeye aktaran film, bir uygarlığın bir bütün olarak halkı ve toprakları için nasıl mücadele verdiğini çarpıcı bir biçimde gösteriyor seyirciye...

Mizah unsurlarının yer yer kullanıldığı filmde, bilimkurgu, macera ve aşk temalı yan öykülerle hikaye tamamlanıyor... Bu arada, zaman zaman seyirci bir animasyon filmi izliyor hissine kapılmadan edemiyor...

Cast olarak da başarılı olan film, iki buçuk saat boyunca seyirciyi başka bir dünyaya götürmeyi başarıyor... Tarz olarak favori türüm olmasa da, "Avatar" yılın en iyi filmlerinden biri...






29 Aralık 2009 Salı

Case 39...

Bir başka ''Evil child'', daha doğrusu ''Devil in a child'' konulu gerilim-korku türü film daha...

Ancak türün başarılı bir temsilcisi olduğunu söylemek pek de mümkün değil ''Case 39'' un...

Emily Jenkins aile içi davranışlarla ilgilenip, sorunlu ailelerin çocukları için uygun ortamlar yaratmakla görevli bir sosyal hizmetlidir...

Lilith Sullivan isimli küçük bir kız ve ailesiyle ilgili bir dosya, Emily'nin hayatını bir anda değiştirir... Lilith'in ailesi küçük kızı akıl almaz bir yöntemle öldürmeye kalkınca, Emily devreye girer ve aile hapise, Lilith ise yeni bir yer bulana kadar Emily'nin evine yerleşir...

Ancak Emily, küçük kızın aslında hiç de masum olmadığını, hatta Lilith'in içinde kötü bir güç olduğunu çok geçmeden anlar... ve ikisi arasında kıyasıya bir çatışma yaşanır...

İnsanların en büyük korkularını kullanarak, onlara istediğini yaptıran Llilith, sonunda kendi korkusuna yenilir...

Christian Alvart'ın yönettiği filmde Renee Zellweger, sinemaya başladığı ilk türe bir anlamda geri dönüş yapıyor... Başarılı bir performans sergilediği söylenemez...

Seyircide sinir yapan küçük şeytan kızı ise Jodella Ferland canlandırıyor...

Klişelerle dolu senaryoda, hiçbir süpriz yok...





28 Aralık 2009 Pazartesi

Rock Klasikleri 8...

Mother Love Bone - Apple (1990)

This Is Shangrila
Stardog Champion
Holy Roller
Bone China
Come Bite the Apple
Stargazer
Heartshine
Captain Hi-top
Man of Golden Words
Capricorn Sister
Gentle Groove
Mr. Danny Boy
Crown of Thorns

Grunge müziğin öncüsü olan Mother Love Bone, Pearl Jam'in iki ası "Jeff Amend" ve "Stone Gossard"ın yanı sıra, "Bruce Fairweather", "Greg Gilmour" ve muhteşem sesiyle Andrew Wood'dan oluşuyor...

Ne yazık ki Wood'un albüm çıkmadan önce aşırı dozdan hayatını kaybetmesi, bu süper grubun da sonunu getirdi... Albüm, rock dünyasında cult seviyesine ulaştı...








27 Aralık 2009 Pazar

Invictus...

"Invictus" bir başarı hikayesi... Zor bir süreçten geçen ülkesini, sporu aracı olarak kullanarak, birleştirmeye çalışan bir devlet adamının gerçek öyküsü...

"One team, one country"...

Clint Eastwood'un yönettiği "Invictus", Güney Afrika'nın efsanevi lideri Nelson Mandela'nın yaşamından çarpıcı bir dönemi aktarıyor perdeye...

Hapisten yeni çıkmış ve devlet başkanı seçilmiş Mandela'nın, ülkesinde birlik ve beraberliği kurma çabalarına odaklanan senaryo, bu bağlamda Dünya Rugby şampiyonasının kazanılmasının bu amaca hizmet edebileceğinden yola çıkılarak atılan adımları ve mutlu sonu anlatıyor...

Morgan Freeman ve Matt Damon gerçek hayattan kişileri oynadıkları rollerinde ikna ediciler... İkisinin de ödül sezonunda adaylık alması mümkün... Ancak benim oylarım onlar için değil...

Bu arada Matt Damon'da sanırım benim göremediğim bir yetenek var... Damon'u büyük filmlerde, önemli rollerde görmek bana hala ilginç geliyor... Sanırım halkla ilişkileri, oyunculuğundan daha iyi...

Eastwood'un en iyi filmi olmasa da, hikaye anlatımı, oyunculuğu ve yönetimiyle düzgün bir film "Invictus"... Ancak ikinci kez izleyebileceğim türden değil...




Troya...

Tam bir hayalkırıklığı... Özellikle "Anadolu Ateşi"ni izleyenler için... Mukayese kabul edilemez...

Gösteri olabildiğince görkemli başlasa da, seyirci hep o coşkuya geleceği müziği ve dansı bekliyor... Ama iki saat boyunca kesik kesik kurgulardan oluşan, tam olarak oturmamış bir gösteri ile yetinmek zorunda kalıyor...

Bir defa hikaye tam olarak anlatılmıyor... Olayı bir bütün olarak göremiyor seyirci... Hikayeye ilişkin bilgisi olmayanlar için, işin içinden çıkması zor... Achilleus hakkında neredeyse hiç bilgi verilmiyor...

Sahneler arasındaki bağlantılar zayıf... Troya'nın asıl hikayesinden uzaklaşılmış... Hikayenin ana temaları ya es geçilmiş ya da üstün körü ele alınmış...

Final ise hiç olmamış... Tahta atın sahneye gelmesi, savaşın başlaması ve Achielleus'un ölmesiyle gösteri alelacele son buluyor... Finale anlam veremiyorsunuz... Böyle iddialı bir projenin sonunun bir anda gelmesine şaşırıyorsunuz...

Hiç mi iyi bir şey yok... Hakkını da yememek lazım... Gösteri gerçekten büyük ölçekli... Dekor, kostüm, danscılar yine çok iyi... Kareografi ise bazı sahnelerde yine hayranlık uyandırıyor...

Zaman içinde gösterinin daha iyi olacağına inanıyorum... Hikayenin bütünlüğü ve müzik üzerinde biraz daha çalışılması lazım...

Türkiye'nin tanıtımına katkıda bulunacak "Troya" gibi projelerin devamı dileğiyle...

26 Aralık 2009 Cumartesi

Freakshow...

Bu yıl, rock dünyasının ünlü isimlerin bir araya gelerek kurdukları yeni gruplar açısından verimli bir yıl oldu... ''Freakshow'' da, bunlardan biri...

Cinderella'dan Jeff La Bar, Quiet Riot'dan Frankie Banalli, Miss Crazy'den Marcus Allen Christopher ve The Firm'den Tony Franklin...

Ancak hemen belirtelim, ünlü davulcu Banalli artık grupla birlikte değil...

Grup ile aynı adı taşıyan albümde Christopher'in vokali ve La Bar'ın gitarı, 'Freakshow'u farklı bir noktaya taşıyor... Enerjisi ve temposuyla ''Freakshow'', rock severleri ilk dinleyişte sarıyor...

''Welcome to the freakshow'', ''Everyone'' ve ''It's really over'' albümüm hit parçaları... Ancak Freakshow'un geneli ortalamanın üstünde... Doğal olarak elemanların geldikleri grupların etkilerini barındırsa da albüm, dinleyiciye yenilikler de sunmayı başarıyor...






24 Aralık 2009 Perşembe

White Ribbon...

Haneke'den sevmesi zor bir film daha...White Ribbon...

Siyah-beyaz çektiği filminde Haneke, seyirciyi 1. Dünya Savaşı öncesinde Almanya'nın bir köyüne götürüyor...

Haneke, köyde meydana gelen sırrı çözülemeyen ölüm ve yaralanmalar çevresinde, şiddet, siyaset ve dinin küçük bir toplumda bile yaratabileceği etkileri ve sonuçlarını çarpıcı bir anlatımla perdeye yansıtıyor... Bunu yaparken de bir baron, bir din adamı ve bir çocuk korosunu temel alan yönetmen, toplumdaki çürümeyi olayları çözmeye istekli bir öğretmenin ağzından anlatıyor...

Senaryo ve sinematoğrafi olarak iyi olan film, yönetmenin bildik seyirciyi labirentlerde dolandırma tekniğiyle de etkili olmayı başarıyor... Oyuncu kadrosu, özellikle çocukların performanları kayda değer...

Ancak iyi bir film, aynı zamanda sevilen bir film olmak durumunda mıdır... Bence hayır...

''White Ribbon'' politik örgüsü ve gerilim türü kurgusuyla iyi bir film olsa da, ben sevmedim...



White Ribbon Trailer
by cameronthorntonpj



22 Aralık 2009 Salı

The Messenger...

Bir süredir seyrettiğim en iyi film "The Messenger"...

Irak savaşına farklı bir boyut getiren Oren Moverman'in ilk filmi "The Messenger", savaşta hayatını kaybedenlerin ailelerine bu kötü haberi veren askeri görevlileri konu alıyor...

Kıdemli çavuş Will Motgomery'nin, yüzbaşı Tony Stone ile bu tatsız görev için takım oluşturmasıyla başlayan hikaye, aslında bu işi için pek de uygun olmayan Motgomery'nin iç çatışmaları ve özel hayatındaki gelişmelerle baş edebilme çabalarıyla devam ediyor...

Farklı kişilikteki ikilinin birbirlerine alışma süreci, Motgomery'nin kuralları çiğneyip hayatını kaybeden askerlerin birinin yakınıyla bağ kurması, kız arkadaşıyla ilişkisinin sona ermesi... tüm bunlar, Motgomery'nin bu yükü ağır olan görevi yapmasını daha da zorlaştırır...

Ancak hikaye bu depresif konu ve havasına rağmen, filmin sonunudaki çözülmeyle, karamsar havasından kurtulmayı başarıyor... İyi yazılmış senaryo, filmi klişeler ve gereksiz duygusallıktan uzak tutuyor...

Woody Harrelson, Samantha Morton filmde çok iyiler ancak Ben Foster'ın performansı gerçekten görülmeye değer... Özellikle filmin sonundaki "The sun came up..." sahnesi, tek kelimeyle muhteşem... İlk kez yönetmen koltuğuna oturan Moverman'ın oyuncu odaklı tarzı, filmin başarısında önemli pay sahibi...




The Messenger - Bande-Annonce/Trailer HD [VO]
by Lyricis

21 Aralık 2009 Pazartesi

Unutulmaz sahneler 6...

Sidney Lumet'in 1988 yılı filmi "Running on empty", usta yönetmenin en sevdiğim filmlerinden biri...

Lumet'in başyapıtları arasında anılmasa da, bence en iyi çalışmalarından biri olan "Running on empty", "sevmenin" aslında "serbest bırakmak" olduğunu anlatan muhteşem bir hikaye...

Vietnam savaşını protesto etmek isterken, birinin yaralanmasına neden oldukları için "kaçak" durumuna düşen Manfield çiftinin, iki oğullarıyla birlikte verdikleri yaşam mücadelesini anlatan bir yol filmi "Running on empty"...

Lumet'in yönetiminde, Christine Lahti, Judd Hirsch ve River Phonex'in oyunculukları olağanüstü... Senaryo ise çok sağlam... Politik içeriğinin yanı sıra müzik ve müzik aşkı da filmde bir başka ana karakter olarak yer alıyor... "Running on Empty"nin tema müziği filmi tamamlarken, James Taylor'un "Fire and Rain" parçası hikayeye anlam kazandırıyor...

Filmde beni etkileyen pek çok sahne var... Annie'nin yaşgünü kutlamasındaki dans ile anne-oğulun piyano çaldığı sahneler bunlardan bir kaçı... Ancak özellikle annenin kendi babasıyla bir restoranda buluştuğu ve oğlunu yanlarına almasını istediği sahne inanılmaz... Sinema tarihinde yazılmış en etkileyici metinlerden biri...





Paul Gilbert ve Freddie Nelson...

Gitar virtüözü Paul Gilbert ile Queen'in efsanevi vokalisti Freddie Mercury'nin ses rengine sahip Freddie Nelson'un birlikte çıkardıkları "United States", rock dünyasındaki ilginç işbirliklerinden biri...

Racer X ve Mr. Big'den tanıdığımız, yoluna daha sonra solo devam eden gitarist Gilbert, Mercury'nin özgün vokaline benzerliğiyle şaşırtan Nelson ile piyasaya yeni bir soluk getirmeyi başarıyor...

Gerek Nelson'un yorumu, gerekse parçaların genelindeki alt yapı zaman zaman Queen'i anımsatsa da, Gilbert'in sololarıyla albüm kendi çizgisini çiziyor...

"United States"den çıkan liste parçası "Waste of time"... Dinlediğinizde, vokalin Fredie Mercury'e ne kadar benzediğine hak vereceksiniz...

Albümdeki, "Last Rock and Roll Star", "The Answer", "I'm Free" ve "I'm not Addicted" biraz daha ön plana çıksalar da, "United States" baştan sona dinleyebillceğiniz bir çalışma...

Albümdeki diğer elemalar ise, Mike Szuter bas, Emi Gilbert keyboard ve Matt Muckle davul...

Freddie Nelson'u dinledikten sonra, Queen'in vokalist olarak hala Paul Rogers ile çalışması ilginç...







17 Aralık 2009 Perşembe

The Blind Side...

Spor temalı filmlerden aslında pek hoşlanmam... "Jerry Maguire, A leauge of their own ve Field of dreams"i bunun dışında tutuyorum...

John Lee Hancock'un yönettiği "The Blind Side", Amerikan futbolunun ünlü ismi Micheal Oher'in hayatından esinlenmiş bir drama...

Hikaye, yalnız, anlaşılamayan, öğrenmeye karşı, aile ve sosyal hayatı olmayan, aşırı kilolu siyah bir gencin, spora olan yeteneğinin ve aslında aptal olmadığının keşfedilmesiyle başlıyor...

İyi kalpli beyaz bir kadının himayesine almasıyla hayatı değişen genç, aile kavramı ve kariyer yapma üzerine eşsiz bir deneyim yaşar...

Spor sevgisi, dostluk ve aile üzerine kurulu filmde Sandra Bullock, Tim McGraw, Quinton Aaron ve küçük bir rolde Katy Bates var...

The Blind Side", gerek yönetimi, gerek kurgusu, gerekse oyunculuğuyla düzeyli bir film olsa da, izleyiciye yenilik vaadetmeyen, iki saatlik süresiyle hikayeyi gereğinden fazla uzatan, ders verme kaygısı bariz olan bir seyirlik...



The Blind Side Trailer
by rufusdaniellz

16 Aralık 2009 Çarşamba

W.E.T.

"Work of Art"dan Robert Sall,
"Eclipse"den Eric Martensson ve
"Talisman"dan Jeff Scott Soto'dan kurulu
W.E.T, melodik rockın yeni temsilcisi..

Grubun kendi adını taşıyan ilk albümlerinde, Yngwie Malmsteen'in ilk iki solo albümünden tanıdığımız, daha sonra çeşitli gruplarla çalışıp, solo çalışmalar da yapan Soto, vokal tekniği ve şarkı yazarlığıyla grubu baştan bir adım öne taşıyor...

Ancak beni albümde çeken şey, Martensson'un etkileyici gitarı oldu... Bunda zaman zaman John Skykes etkisini hissetmemin payı yok değil...

Sall da, bir melodik rock grubunun olmazsa olması keyboard ile oldukça başarılı...

Albümün şimdiye kadar üç liste parçası var..."One Love", "Comes Down Like a Rain" ve "Brothers in Arms"... Gruptan beklenebileceği gibi albümde çok sayıda da balad bulunuyor... Özellikle "Running from the heartache"... "Açılış parçası "Invincible" ve "I'll be there" de öne çıkan parçalardan...

Bu arada, bir zamanlar "Journey"de vokalistlik yapan Soto'nun, neden tercih edildiğini "If i fall" da anlayabiliyorsunuz... Parçayı sanki Steve Perry seslendiriyor...

Dinledikçe daha çok beğeneceğiniz albüm, türü sevenler için ideal...






12 Aralık 2009 Cumartesi

Baba olmayı kolay mı sandın... Old Dogs...

"Baba olmak" üzerine kurulu komedi filmi "Old Dogs", ailece izlenebilecek bir seyirlik...

John Travolta ve Robin Williams'ın komedi ikilisi olarak uyumu, artı renkli yan karakterler filmi izlenebilir yapıyor... Kelly Preston, Matt Dillon, Ann Margret ve özellikle Rita Wilson hikayeye renk katıyor...

Ancak filmden yine de çok şey beklenmemeli... Zaman zaman güldüren senaryosuna rağmen, artık dönemleri geçmiş iki kocamış yıldızın performansı filmi kurtaramıyor...

Walt Becker'in yönetmen koltuğunda oturduğu film, iki eski dost ve iş arkadaşı Charlie ve Dan'in, Dan'in eski kız arkadaşı Vicki'nin bir gün ortaya çıkmasıyla değişen hayatlarını anlatıyor...

Vicki hapise girmeden önce, ikizlerini, babası olduğunu açıkladığı Dan'a bırakmak isteyince, iki kafadarın yaşamı tamamen değişir... Dan'in 50 yaşından sonra baba olma yolundaki çabaları, bunu yaparken ikilinin aile ve iş hayatlarında karşılaştığı komik durumlar, Dan ve Charlie için aslında yeni bir başlangıcın habercisi olur. Gelişmeler, ikilinin aile ve dostluk üzerine tekrar düşünmesini sağlar...

El modeli Jenna'nın kaza geçirdiği ve Dan ve Charlie'nin ilaçlarının karıştırdıkları sahneler filmin en komik bölümleri...

Zamanınız varsa ve beklentiniz çok değilse...





Movie Trailer - Old Dogs
by men24

11 Aralık 2009 Cuma

Yılın süper grubu...

John Paul Jones (Led Zeppelin), Dave Grohl (Nirvana, Foo Fighters) ve Josh Homme (Queens of Stone Age)...

Bu süper üç müzik adamının kurduğu süper grup "Them Crooked Vultures", kendi adlarını verdikleri ilk albümleriyle, uzun süredir unuttuğumuz gerçek rock müziğine olan özlemimizi fazlasıyla gideriyor...

Gidermek ne demek... albümü baştan sona dinledikten sonra, tekrar tekrar aynı deneyimi yaşamak istiyorsunuz...

John Paul Jones'u yeniden bir grupta görmenin ayrıcalığı ise anlatılacak cinsten mutluluk değil...



Üç müzisyenin ait oldukları eski gruplara has soundları parçalarda kendini hissettirirken, yeni ve eski rock müzik tarzları arasında grup kendi türünü de yaratmayı başarmış...

Bu arada, albümde bulunan çoğu parçanın Led Zeppelin(ish) soundu, benim gibi Zeppelin hayranı olan biri için bulunmaz nitelikte...

Bu üç ünlü rockçıya albümde dördüncü grup elemanı olarak Alain Johannes eşlik ediyor...

Albümün liste parçaları "New Gang" ve "Mind Eraser"... ancak albümde atlanacak bir parça yok... Hepsinin tadı ayrı...

"Them Crooked Vultures" 2009'un rock severlere hediyesi... Kaçırmayın...















10 Aralık 2009 Perşembe

Dip not

Yetenek yarışmalarına katılan yeteneksizlerin özgüvenlerine şaşmamak mümkün değil... insan kendini bu kadar mı tanımaz ya da kandırabilir...veya gaza getirir...

Seyrederken bazen ben utanıyorum da, kendine o çok güvenen katılımcılar da tık yok... Sonunda beğenilmeyip, elendiklerinde ise ya çirkefleşiyorlar ya da ağlıyorlar... ne iştir anlamıyorum...


Yine de bir yandan hayran olmamak mümkün değil... İnsanlar o beceriksizlikle, en büyüğe oynuyorlar... Cahil cesareti olsa gerek...

Rock klasikleri 7...

Y and T - Earthsaker (1981)

Hungry for rock
Dirty girl
Shake it loose
Squeeze
Rescue me
Young and tough
Hurricane
Let me go
Knock you out
I beleive in you


Y and T

Dave Meniketti vokal, gitar
Phil Kennemore bas
Joey Alves gitar
Leonard Haze davul







9 Aralık 2009 Çarşamba

Brothers... Pearl Harbour değil...

Jake Gyllenhaal ile Tobey Maguire'ın her zaman birbirlerini andırdıklarını düşündüğümden, ikisinin ağabey-kardeş oynadıklardı bir filmi izlemek, sırf bu nedenle bile ilginç oldu benim için...

Jim Sheridan'ın yönettiği "Brothers", iki zıt karekterli erkek kardeşin, geçirmekte oldukları zorlu dönemlerdeki ilişkilerini anlatıyor...

Sam, çocukluk aşkı Grace ile evli, iki çocuk sahibi, mutlu bir evliliği olan bir askerdir. Tommy ise ailenin yaramaz çocuğu...

Tommy'nin hapisten çıkmasıyla bir araya gelir gibi olan aile , Sam'in Afganistan görevi ile, birlikte olma sürecini bir süreliğine daha erteler...

Sam'in Afganistan'dan gelen ölüm haberi, Tommy'nin kendi değimiyle doğal olarak aileye kol kanat germesine yol açar... Tommy ile Grace arasında bir yakınlaşma olur...

Taliban'ın elinden kurtulan Sam, bir süre sonra eve döner... Esirken yaşadığı bir olay, Sam'de onarılması zor izler bırakmıştır... Sam, evinde kendini yabancı hisseder... Yokluğu sırasında ailesindeki değişimi sezen Sam için zor günler başlar... Afganistan'da yaşananları itiraf etmesi ise Sam için hiç de kolay olmayacaktır...

Dramatik örgüsü yoğun olan hikayede, Gyllenhaal, Maguire ve Natalie Portman'ın oyunculukları abartısız ve etkileyici... Özellikle Maguire'in ödül sezonunda adaylık alması süpriz olmaz... Hikayeyi tamamlayan çocukların performansları da oldukça başarılı...

Filmdeki gergin akşam yemeği ile Sam'in kendini kaybettiği ve itiraf ettiği sahneler harika...

Bu arada, hikaye, "Pearl Harbour"a benzese de, hiç bir anlamda yakınlık bulunmuyor... kormayın yani...

Ancak "Brothers" çok daha iyi bir film olabilirmiş... Hikayedeki ilişkilerin bazı yönlerinin eksik bırakılmayıp, sonu aceleye getirilmiş gibi olmasaymış...

Bunlara rağmen "Brothers" iyi film sezonunun açıldığını haber veren düzeyli bir yapım...




Brothers - #2 Trailer
by hawkbcn

5 Aralık 2009 Cumartesi

Bad Lieutanent...

Nicolas Cage, yıllar sonra ilk kez kendini gösterebileceği doğru dürüst bir filmde oynamış... Bad Lieutanent-Port of call-New Orleans...

Werner Herzog gibi bir yönetmenle çalışmanın avantajlarını kullanabilmeyi başarabilen Cage, bu filmde anlamsız action hero ya da kurban rollerinden kurtuluyor ve hayranlarının karşısına özlenen Cage olarak çıkıyor...

Ancak Cage, Abel Ferrara'nın Bad Lieutanent'i Harvey Keitel'ı yine de geçemiyor...

Uyuşturucu bağımlısı, batağa saplanmış, yolsuzluk yapan bir polisin hikayesini anlatan film, bildik sistem eleştirisini de beraberinde getiriyor...

Film, Herzog'un anlatımıyla, özellikle metafor sahnelerle, ilgi çekici olsa da, keske daha kısa ve az dağınık olsaydı dedirtiyor... Val Kilmer'in küçük bir rolde yer alması ise filme birşey katmıyor... Kilmer gibi iyi bir oyuncunun kariyerindeki düşüşe anlam vermek zor...

Bad Lieutanent, bir Herzog filmi olsa da, Cage'in (zaman zaman abartılı) oyunculuğu ile anılacak...





4 Aralık 2009 Cuma

Arka bahçemde Woodstock...

"Ice Storm" ve "Brokeback Mountain" Ang Lee'nin sevdiğim filmleri olsa da, büyük beklentilerle izlemeye başladığım "Taking Woodstock" için aynı şeyi söyleyemem... film bende büyük hayal kırıklığı yarattı...

Woodstock gibi bir fenomenin bu kadar mütavazi, low-key ve iddiasız anlatılması bir yana, müziğin filmde olması gerektiği gibi ön planda kullanılmaması gerçekten şaşırtıcı...

Her gencin hayali sayılabilecek bir öyküden yola çıkılan senaryo, Woodstock'un arka bahçeniz ya da mahallenizde yapılması fikriyle gelişen inanılmaz ama gerçek bir hikayeye dayanıyor... Senaryo, Woodstock'un hayata geçiş sürecini, genç bir erkeğin yetişkinliğe olan yolculuğuyla paralel olarak anlatılıyor...

Sinematografi her Lee filminde olduğu gibi başarılı olsa da, Woodstock ruhunu yeterince yansıtamıyor...

Filmin ana karakterinin Woodstock olması beklenirken, hikaye olayın kıyısından köşesinden dolanıyor, konserin içine giremiyor... Oyunculuk adına da çok parlak olmayan film, iki saatlik süresiyle Woodstock'a tanıklık etmek umudu taşıyan seyircileri tatmin edemiyor...





3 Aralık 2009 Perşembe

Unutulmaz sahneler 5...

Robert Zemeckis... filmlerinde teknik yenilikleri kullanmayı seven ve seyirciye yeni ufuklar sunabilen yönetmenlerden biri...

1988 tarihli "Who framed Rogger Rabbit", animasyon ile performansın buluştuğu ve sonucun mükemmel olduğu nadir filmlerden biri...

Çizgi ile gerçek dünya arasındaki çatışmayı bir cinayet hikayesi çevresinde anlatan film, tekniği ile animasyon filmlerinin de bir anlamda öncülüğünü yapıyor...

Bob Hoskins ve Christopher Lloyd'un rol aldıkları filmde, pek çok ünlü isim çizgi karakterlere ses veriyor...

Filmin en çekici karekteri ise kuşkusuz Jessica Rabbit... Siz hiç bu kadar seksi bir çizgi karakter izlediniz mi...

Jessica'dan müthiş bir parça... Why don't you do it...






Konu Başlıkları