29 Kasım 2010 Pazartesi

Next three days...

'' Next three days'', bir erkeğin tüm imkansızlıklara rağmen ailesini yeniden biraraya getirme sürecini anlatan gerilim-drama tarzı bir film...

Paul Haggis'in yönettiği filmde Russel Crowe genelde olduğu gibi iyi...

John'un mutlu bir aile hayatı vardır... Karısı bir gün cinayet suçundan tutuklanınca, John ve oğlu yalnız bir yaşam sürdürmeye başlar... Karısının masumiyeti için yasal yollar tükenince, John bu işi kendi yapmaya kalkar...


Hikaye çok olası gözükmemesine rağmen, yönetmenin ve oyuncuların yeteneği ile film türü sevenleri memnun ediyor... Giderek gerilimi yükselen film son dönemin dikkati çeken yapımlarından...

26 Kasım 2010 Cuma

Love and distrust...

"Love and distrust", bağımsız küçük hikayelerden oluşan, etkileyeci oyuncularına rağmen, amacına ulaşamayan bir film...

Aşkın çeşitleri üzerine beş değişik hikayeyi anlatan film, oyunculuklarla değil ama yönetmenlerin ve senaryoların yetersizliği ile bekleneni veremiyor...


Sadece ikinci hikayeyi sevdim...

Filmde, Robert Downey Jr, Amy Adams'in yanı sıra yeni kuşak popüler oyuncular yer alıyor...



19 Kasım 2010 Cuma

Burried...

Rodrigo Cortes'in yönettiği, Ryan Reynolds'un tek başına oynadığı "Burried" için yenilikçi ve etkileyici bir film denebilir...

Chris Sparlin'in yazdığı senaryo, filmin tek bir oyuncu ile tek bir mekanda geçtiği düşünülürse, oldukça yaratıcı...

Karanlık ve klostrofobik ortamın doğal olarak hakim olduğu film, çarpıcı anlatımıyla da kayda değer...

Irak'ta kamyon şoförü olarak çalışan genç adam, saldırıya uğramalarının ardından kendini bir tabutta toprak altına gömülü bulur... Yanında bir çakmak ve cep telefonu vardır...


Genç adam bir yandan zamana karşı hayatta kalmaya çalışırken, diğer yandan hızlı bir telefon trafiği yaşar...

Reynolds'un ikna edici oyunculuğu, iyi bir senaryo ve yaratıcı bir yönetmenin ortaya çıkardığı film, türe getirdiği yeni bakış açısıyla ilgi çekiyor...



18 Kasım 2010 Perşembe

Skyline...

''Skyline'', hakkında okuduğum onca olumsuz yazıya rağmen, beklediğim kadar kötü bir film değil...

Hikaye, uzaylıların dünyayı istila etmesiyle, bir sitede mahsur kalan bir grubun hayatta kalma mücadelesini anlatıyor...


Görsel efektleri ve süprizleriyle ilgi çeken film, buna rağmen olanlar hakkında fazla bilgi vermeyen senaryosu, giderek yavaşlayan temposu ve oyuncularıyla ortalama bir yapım...

Uzaylı meraklıları için...



17 Kasım 2010 Çarşamba

Unstoppable...

''Unstoppable'' Tony Scott ile Denzel Washington'un işbirliğinde çekilen yeni aksiyon filmi...

Filmde, nükleer atık yüklü başıboş bir trenin kentte yarattığı panik ve treni durdurma operasyonu konu ediliyor...

İkilinin daha önceki filmlerinde ortaya koydukları kayda değer performans ne yazıkki bu filmde yok... Zaten klişe olan bir konu, hiçbir yenilik getirilmeden, gerilimi ve temposu yetersiz kalan bir anlatımla sunuluyor...


Beklentileri karşılayamayan film, ünlü ikilinin çabalarına rağmen ortalama bir yapımdan öteye gidemiyor...



16 Kasım 2010 Salı

How i ended this summer...

''How i ended this summer'', yalnız ve izole olmuş iki adamın iletişim eksikliği nedeniyle yaşadıkları psikolojik gerilim dolu zamanı anlatan bir drama...

Meteoroloji üzerine çalışan iki adamın kutuplardaki yalnız yaşamları, rutinlerle geçmektedir... Bir gün merkezden tatsız bir haber gelir... Genç adam diğerine haberi bir türlü iletemez... Yalnızlık, iletişim bozukluğu ve yabancılaşma birbirine uzak olan bu iki adamı düşman yapar...


İki kişinin oynadığı bu etkiletici Rus filmi, kurgusu ve sinematografisiyle fark yaratıyor...



15 Kasım 2010 Pazartesi

The reef...

''The reef'', açık denizde yüzmemizi engelleyen veya açılsak bile aklımıza gelince panik olmamızı saplayan filmlerden biri daha...

Bir grup yetişkin tatil için yat ile denize açılır... Yat kayalara çarpar, alabora olur... Dört kişi karaya yüzmeyi seçer, biri ise yatta kalmayı... Tabiki denizde yalnız değildirler...


Konusu klişe olsa bile en büyük korkularımızdan olan köpekbalığı ile ilgili filmler nedense ilgimizi çekiyor... Bu filmde de yeni birşey yok aslında... Buna rağmen o çaresizliği ve korkuyu hissetmek uğruna filmi seyretmek için dayanılmaz bir istek hissediyorsunuz... Or it's just me...

Gerçek hikayeden alınan film, benzerleri çok olan türün meraklıları için...



14 Kasım 2010 Pazar

You again...

''You again'', bir ailedeki üç nesil kadının okul dönemlerinde yaşadıkları benzer olaylardan yola çıkılarak yapılmış komedi türü bir film...

Okul dönemlerinde herkesin bir belalısı vardır... veya çoğunluğun diyelim... Bir gün o kişinin ağabeyinizin eşi olacağını öğrendiğinizde ne yaparsınızdan yola çıkılan film, bu kadarla kalmıyor, bu ezeli düşmanlığı diğer kuşaklara taşıyor...

İntikam zamanının geldiğini düşünen kahramanımız, rakibini ağabeyinden ayırmak için elinden geleni yapar... ağabeyini kırdığını hesaba katmadan... Oysa rakip yetişkin olarak aynı kişi değildir...


Bu arada, düğün öncesi rekabet edenler sadece ollar değildir...

Mizah yönü yüksek sıcak bir senaryosu olan film, oyuncuların iyi performanslarıyla keyifli bir yapım haline geliyor...

Jamie Lee Curtis ve Sigourney Weaver'ı birlikte izlemek eğlenceli...

Seyrederken iyi vakit geçirdim...



13 Kasım 2010 Cumartesi

Winter's bone...

"Winter's bone", genç bir kızın hayatta kalabilme mücadelesini anlatıyor...

Zorlu bir coğrafyada hasta annesi ve iki kardeşi ile birlikte yaşayan genç kız, babasının pis işleri nedeniyle evlerini kaybetme tehlikesiyle yüz yüzedir... Ancak babası bir süredir kayıptır...

Genç kız bir yandan ailesini birarada tutmaya çılışırken, diğer yandan babasını aramaya başlar... Aile yakınlarının bazılarının yardımı bazılarının ise karşı çıkmalarıyla birlikte bu kayıp olayı gizemli bir hal alır...


Ağır tempoda giden film, hikayeyi anlatım tarzıyla klasik sinema tadını veriyor... Film, sinematografi, yönetim ve oyunculuk açısından kayda değer...

İddiasız iyi yapımlardan biri...



11 Kasım 2010 Perşembe

The kids are all right...

"The kids are all right" Annette Bening, Julianne Moore ve Mark Ruffalo'yu biraraya getiren, cinsellik ve aile üzerine sıcak bir film...

İki eşcinsel kadıının sperm alarak yaptıkları çocukları ile kurdukları ailenin günlük hayatını aktarın hikaye, aile içi kurulan dengeleri ve özgürlük hissini cinsillik arka planında gözler önüne seriyor.


Hikaye, çocukların sperm donörüyle tanışmak istemesiyle devam ediyor... Kadın egemenliğinin olduğu aileye yetişkin bir erkeğin girmesiyle herkesin aklı karışır...

Aile içi demokrasi böyle olmalı...

Cesur hikayesi, iyi oyunculukları ve ince mizah içeren senaryosuyla film, eğlenceli bir yapım...



9 Kasım 2010 Salı

Due date...

''Due date'', iki yabancı ve bir köpeğin birlikte yaptığı zoraki yolculuğu anlatan mizah dolu bir film...

Bir baba adayı ile amatör bir aktörün sıra dışı ilişkisi üzerine kurulu hikaye, tesadüfler ve şansızlıklar sonucunda birarada ABD'yi bir baştan diğer başa katetmek durumunda kalan iki yetişkinin komik öyküsü...

Yolculuk sırasında olaylara farklı bakış açılarıyla karşıt tipleri sergileyen ikili, yol aldıkça birbirine alişır... iki adamın ilişkisi dostluğa dönüşür...


Robert Downey Jr. her zamanki gibi iyi...

Filmin komik yönleri yok değil ama bütün olarak bilinen bir hikayeyi anlatan senaryo, yenilikten uzak... Ünlü oyuncusu ve Todd Phillips'in daha önceki filmlerinin popülerliğine arkasını yaslayan film, beklentileri tam olarak karşılamıyor...

8 Kasım 2010 Pazartesi

The dry land...

''The dry land'', Amerikalı bir askerin Irak savaşı sonrası yaşadıklarına dayalı bir başka hikaye...

Film, evine dönen bir askerin hayatına kaldığı yerden devam etme çabasını anlatıyor... Ancak bu hiç kolay olmayacaktır... Başta kendisine yabancılaşan asker, sevdiklerinden de farklı tepkiler alır...


Askerin uyum süreci kendisi ve sevdikleri için zor olacaktır...

İddiasız ama düzgün bir film...

Yavaş tempoda ilerleyen ancak askerin ruh halini gayet iyi verebilen film, yönetmen ve oyuncuların katkılarıyla Irak savaşı konulu hikayeler arasında farklı bir yere sahip...

6 Kasım 2010 Cumartesi

The Town...

"The Town" Ben Affleck'in yönetmen olarak ikinci sinema filmi...

Hemen belirtmek gerekir ki, Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan çok daha iyi...

Hikaye, suç oranının yüksek olduğu bir kasabadaki bir hırsızlık çetesini anlatıyor...

Doug çetenin başıdır... Yaptıkları bir soygun sırasında rehin aldıkları banka müdürü ile yakın ilişkiye girer... Çeteyi ve kasabayı terk etmek istemektedir... Ancak çete ve peşinde olduğu ajanlar Doug'u rahat bırakmaz... Doug, son bir büyük soygun ile eski hayatını sonlandırmak ve yenisine başlamak üzere harekete geçer...


Filmde Affleck'e, Jeremy Renner, Rebecca Hall ve John Hamm'dan oluşan bir kadro eşlik ediyor...

Klasik yöntemle çekilen film, kurgusu ve kontrollü gerilimiyle, ikna edici oyunculuklarıyla türü sevenler için iyi bir yapım...

4 Kasım 2010 Perşembe

The girl who played with fire...kicked hornest's nest...













The girl with the dragon tatttoo'yu çok beğenmeme rağmen, üçlemenin diğer iki bölümünü sevmedim...

The girl who played with fire ve The girl who kicked hornest's nest, kadına şiddet konusunu devam ettirirken, bu defa daha çok baş karakter Lisbeth'i ön plana çıkarıyor... İlkinden farklı olarak, serinin ikinci ve üçüncü filmleri tek bir hikayeyi anlatıyor...


Bu arada, yönetmen hariç kadronun aynı olmasına rağmen, filmlerin benzer başarıyı yakalayamaması, sinemanın bir yönetmen işi olduğunu bir kez daha gösteriyor...

Hikaye, üzerine atılan suçlardan kurtulmaya çalışan Lisbeth'in, haklılığını ıspatlamak için giriştiği mücadele ve aralarında ailesinden de kişilerin bulunduğu bir suç örgütünü ortaya çıkarma sürecini aktarıyor...

Yönetmenin iyi olmamasının yanı sıra durağan temposu ve gerilimi az senaryosu ile filmler, ilki gibi iyi bir hihaye bekleyenleri memnun edemiyor...



3 Kasım 2010 Çarşamba

Animal kingdom...

''Animal Kingdom'', Avustralya'da geçen etkileyici bir suç filmi...

Annesinin ölümünün ardından büyükannesi ve dayılarıyla yaşamak zorunda kalan genç çocuk, suç bataklığı içinde hayatlarını sürdüren yeni ailesine uyum sağlamaya çalışır...

Ancak bunu tam olarak başaramaz... Bir yandan sevgilisi diğer yandan onu bu bataklıktan kurtarmaya çalışan polis görevlisi, genç çocuğa seçme fırsatı verecektir...


Ailenin verdiği kayıplar ve genç çocuğa olan güvensizlik gerilimi artırır... Genç çocuk kendi başına hareket etmek zorunda kalacaktır...

Yönetmen ve oyuncuların iyi olduğu filmde, kurgu biraz yavaş ancak gerilimi dozunda tırmandırıyor... Final ise etkileyici...

2 Kasım 2010 Salı

Saw 3d...

''Saw 3D'', serinin yeni bölümü...

Daha fazla hangi yaratıcı işkence sahneleri olabilir diyorsanız, filme göz atmanız yeterli... Tabi mideniz kaldırabiliyorsa...

Jigsaw'un mirası devam etmektedir... Eski karısı ile insanlara hayatlarının dersini verme görevini üstlenen polis dedektifi arasındaki mücadele sürerken, oyunlardan kurtulduğunu ileri süren biri dikkatleri üzerine çeker... Sevdiklerinin yaşamı için sınava tabi tutulan adam, unutamayacağı bir ders alacaktır...


Daha fazla kan ve vahşetin olduğu filmde, ilkini saymazsak serinin diğer bölümlerine göre pek yenilik yok...

Ama seyirciyi ilk bölümden bir süpriz bekliyor...

1 Kasım 2010 Pazartesi

The girl with dragon tattoo..

''The girl with dragon tattoo'', uzun zamandır seyredilmeyi bekleyen ama bir türlü elimin gitmediği filmlerden biriydi...

Ne kadar yanılmışım... Film başından itibaren sardı beni... Konusu, kurgusu ve oyunculuklarıyla sıkı bir polisiye filmini bunca zamandır es geçmişim...
Filmin dili İsveççe olmasına rağmen...


Hikaye, 40 yıl önce ortadan yok olan genç bir kızın başına ne geldiğinin araştırıldığı süreci anlatıyor... Olayı çözmeye çalışan şaibeli bir gazeteci ile ona yardım eden hacker bir kızın ilişkisini izlediğimiz filmde, köklü bir ailenin gizli sırlarına şahitlik yapıyoruz...

Gerilim dozu yerinde, kurgusu akıcı olan film, türün iyi temsilcilerinden...

31 Ekim 2010 Pazar

Perrier's bounty...

''Perrier's bounty'', suç, dram ve mizahın birlikte olduğu İngiliz ekolü filmlerden...

Micheal, borç aldığı parayı ödeyememesi durumunda başı derde girecek bir genç adamdır... Bir gün intihara meyilli komşusu, Micheal'ı kurtarmak için para tahsili yapmaya gelenlerden birini vurunca, ikili çağreyi kaçmakta bulur... Aralarına bir de Micheal'ın babası dahil olunca, üçlü kendini kentin en belalı gansterinin karşısında bulur... Perrier...


Renkli yan karakterlerle desteklenen senaryo, temposuyla ilgi çekiyor...

Film, türünün en iyilerinden değil.... Benzer hikayeleri izledik... Ancak kadro filmi izlenmeye değer yapıyor...

Cillian Murphy, Brendan Gleeson ve Jim Broadbend...

30 Ekim 2010 Cumartesi

The Special Relationship...

"The Special Relationship", dünya siyasetinde iz bırakmış iki devlet adamının siyaset içi ve dışındaki dostluğunu anlatan, yarı belgesel politik bir film...

Tony Blair ve Bill Clinton...

İkisini de alanda izleme fırsatım olduğu için ve dış politikaya ilgim nedeniyle, film benim için yeteri kadar ilginçti...


Tony Blair'in İngiltere Başbakanı olma sürecinde ABD Başkanı Bill Clinton ile olan ilişkisini anlatan film, ABD-İngiltere müttefikliği çerçevesinde iki siyasetçinin sıra dışı öyküsünü izlemek için iyi bir fırsat...

Film, genel anlamda çok iyi değil ancak konuya ilgisi olanlar için seyredilebilir...

Blair rolünde Micheal Sheen ikna edici...

28 Ekim 2010 Perşembe

Monsters...

''Monsters'', adının yaptığı çağrışımın aksine, düşük profilde çekilmiş bir yol filmi...

Gelecekte evrende başka yaşam formları bulunmuştur... Bunlardan bir kısmı bir şekilde kendilerine dünyada yer edinir...

Hikaye, yaratıkların bölgesinden geçerek, evlerine gitmek isteyen iki kişinin yolculuğunu anlatıyor...


Bir foto muhabiri ile çalıştığı gazetenin patronunun kızı arasındaki ilişkiyi gözler önüne seren senaryo, yaratıkları arka plan olarak kullanıyor...

Durağan ve gerilim dozu neredeyse hiç olmadan devam eden hikayede, canavarlarla filmin sonunda karşılaşıyoruz...

Adına kanıp beklentiye girenler için heyecan verici olmaktan uzak olan film, kurgusu ve görselliği ile ilgi çekiyor...

27 Ekim 2010 Çarşamba

Solitary man...

"Solitary man", yaşlanmayı kabullenmeyen, kariyerinde düşüşe geçen, kadınlara düşkün ortayaşlı bir adamın hikayesi...

Sevgilisinin kızını çevresini kullanarak bir okula sokmaya çalışan Ben, okulda gençlerle aşık atmaya, onlara hayat dersleri vermeye, üstüne de kızlarla flört etmeye kalkınca gerçeklerle yüzleşir...


Akıllı olanların aşık olmayacağını öne süren ve sağlığını kaybetme pahasına kadınlara olan düşkünlüğünü sürdüren Ben, zamana karşı koyar...yüzeysel hayat tarzından vazgeçmez... kendi gerçeklerle başkalarınınki farklılık gösterince duraksar...ancak bu onu durdurmaz...

Micheal Douglas'a filmde Danny DeVito ve Susan Sarandon eşlik ediyor...

Douglas'ın iyi performansına rağmen, senaryodaki monotonluk nedeniyle sürükleyici olamayan, sıradan bir film...

26 Ekim 2010 Salı

Paranormal activity 2...

Peş peşe izlediğim üçüncü devam filmi olan "Paranormal activity 2", ilkinden pek farklı değil...

Hatta ilkinden daha hareketli ve ürkütücü olduğu kesin... Tek dezavantajı, seyircinin artık konuyu ve tekniği biliyor olması...
Yoksa filmler arasında birebir benzerlik bulunuyor...


Bu kez bir çift yerine, dört kişilik bir aileyi izliyoruz... Hikayede tuhaf olaylardan bu defa anne ile bebek etkileniyor... Filmin gerilim ve aksiyon moduna geçmesi için ilkinde olduğu gibi sonuna kadar beklemiyoruz neyseki...

Filmin sonu ise pek tatmin edici değil...

24 Ekim 2010 Pazar

30 days of night, dark days...

''30 days of night, dark days''...

Hikaye kaldığı yerden devam ediyor...

30 gün kabusundan kurtulan kahramanımız, olanları anlatmak ve taraftar toplamak üzere seminerler düzenlemektedir...


Bir gün benzer deyenimler yaşayan bir grupla karşılaşır... Vampirlerin kraliçesini avlamak, böylece bir sonraki 30 karanlık günde kimse zarar görmesi diye güçlerini birleştiriler...

''Dark days'', ilki kadar iyi değil... Filmin başı ve sonu daha özenle yapılmış hissi veriyor... Ama genelde ağır tempoda giden film, gizemli ortamı sağlayamıyor...

Hikaye yeni karakterler hakkında fazla bilgi vermezken, gerilim düzeyinde pek tatmin edici olamıyor...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Red...

"Red", retired extremely dangerous...

Film, eski CIA ajanlarının, zamana ve önyargılara karşı hala ayakta olduklarını ispatlamaları için fırsat veren bir görev için yıllar sonraki buluşmalarını anlatıyor...

Eski dostlar, yıllar önce işlenen bir suçun ortaya çıkarılması sürecinde, içlerinden birinin hedef gösterilmesiyle birlikte yeniden işbaşı yapar...


Bruce Willis, Morgan Freeman, Helen Mirren, John Malkoviç, Richard Dreyfuss gibi bir kadroya sahip olan film, ne yazik ki beklenen keyfi tam anlamıyla veremiyor...

Mizah yönü ve aksiyonu yetersiz kalan film, durağan kurgusuyla seyirciyi havaya sokamıyor...

Oyuncuları için izlenebilir ama fazla beklentiye girmeden...

21 Ekim 2010 Perşembe

Mirrors 2...

"Mirrors 2", ilk filmin getirdiği ses üzerine serisi yapılan kötü filmler kategorisine giren korkunç bir film...

Geçirdiği kaza sonrası tedavi gören genç adam, gece bekçisi olarak çalıştığı yerde korkunç imgeler görmeye başlar... Genç adamı aynalarda genç bir kadın takip etmektedir...


Art arda meydana gelen açıklanamayan ölümlerden sonra, genç adam ipuçlarını takip ederek, bu garip olayların arkasındaki gerçeği bulmaya çalışır...

İlkini de çok beğenmemiştim ama bu devam filmine hiç gerek yokmuş...

Hikaye oldukça yavan, oyfunculuklar ise berbat...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Jettblack...

Jeetblack, ABD'den yeni sayılabilecek bir grup...

İkinci albümleri "Get your hands dirty" ile çıkışını sürdüren dörtlü, rock müzikte yeni arayışlar içinde olanlar için fırsat sunuyor...

Retro rock türü müzik yapan grubun yeni albümünde, "Slip it on", "Two hot girls", "War between us", "No even love" ve "Mother fucker" dikkati çeken parçalar...

Ortalamanın biraz üstünde olan albüm, farklı bir sound keşfetmek isteyenler için...

Jettblack:


Will Stopleton- vokal, gitar
Jon Dow - vokal, gitar
Tom Wright bas
Matt Oher davul




19 Ekim 2010 Salı

My soul to take...

Wes Craven, bu kez hayal kırıklığına uğratıyor...

Korku klasiklerinin yönetmeni Craven, "My soul to take" ile, sıradan bir hikayeyi sıradışı yapamadan, klişe ve önceden tahmin edilebilen kurgusuyla bekleneni veremiyor...


Bir seri katilin ortadan yok olduğu gece, aynı gün doğanların kabusu haline gelecek kehaneti üzerine oluşturulan film, gerilimi düşük, aksiyonu az ve sıradan hikayesiyle korku türüne ve ünlü yönetmene yakışmıyor...

Senaryo, boşluklarıyla hikayenin bütününe zarar verirken, gençler hakkında seyirciye çok az bilgi veriyor... Filmin sonu ise aceleye getirilmiş...

17 Ekim 2010 Pazar

Wild Target...

İngiliz komedilerini her zaman sevmişimdir...

''Wild Target'', bir kiralık katil ile uslanmaz bir hırsızın sıradışı hikayesini anlatan hoş bir komedi...

Bill Nighy ve Emily Blunt'ı karşılıklı izlemekse ayrı bir keyif...

Victor Maynard, aile geleneğinden gelen kiralık katil mesleğini başarıyla sürdürüp, ün yapmış orta yaşlı yalnız bir adamdır... Rose ise küçük büyük demeden her türlü hırsızlığa açık olan genç ve çekici bir kadın...


Rose bir gün boyundan büyük bir dolandırıcılığa karışınca, Victor'un yeni hedefi haline gelir... Ancak bu iş Victor'un düşündüğü kadar kolay olmayacaktır... İşin içine başıboş bir genç, Victor'un rakibi, annesi ve bir de aşk girince, işler iyice karışır...

Mizahın yerinde kullanıldığı ''Wild Target'', absürd hikayesiyle fazla beklentiye girmeden hoşça vakit geçirebileceğiniz bir film...

14 Ekim 2010 Perşembe

Wall Street-Money never sleeps...

Oliver Stone'un 1987 yılı filmi "Wall Street"in devamı olan "Wall Street- Money never sleeps", ünlü yönetmen ile Micheal Douglas'ı bir kez daha biraraya getiriyor...

Bu defa küresel ekonomik kriz döneminde geçen hikaye, ilk filmden tanıdığımız Gordon Gekko'nun sekiz yıl sonra hapisten çıkarak yeni düzene ayak uydurması üzerine kurulu...

Gekko, gösterişli hayatına bıraktığı yerden başlamak üzere her şeyi yapmaya hazırdır... Bunun için kızını ve genç borcası erkek arkadaşını bile kullanmaktan geri durmaz... Ancak, Gekko'nun bu ilişkisi, başta paranın gölgesinde ilerlese de aile kavramının önemi hatırlamasıyla yön değiştirir...


Bu arada, Gekko ve genç borsacının acımasız rekabetin olduğu para dünyasında ayakta kalma ve intikam mücadeleleri, hikayenin bir diğer unsurunu oluşturur...

Shia LeBeouf bu film için yanlış bir isim... Gekko gibi hırslı bir adamın ise hikayenin sonunda para yerine ailesini seçmesi , beklentileri boşa çıkarıyor...

Frank Langella, Susan Sarandon, Josh Brolin ve Carey Mulligan gibi isimlerin yardımcı rollerde yer aldığı film, ilkini aratıyor...

Soundgarden...

"Telephantasm", Soundgarden'in kariyerini ortaya koyduğu, iki diskten oluşan yeni toplama albümü...

Grunge'ın önde gelen isimlerinden Soundgarden'in bu albümünde, grubun 5 stüdyo albümünden seçilen çalışmalarla, daha önce piyasaya çıkarılmamış olan "Black Rain" adlı parça yer alıyor...


Albüm, Soundgarden'i tanımak isteyen ya da özleyenler için iyi bir fırsat...

13 Ekim 2010 Çarşamba

Eat pray love...

Ya da gecenin köründe beni spagetti ve pizza krizine sokan film...

Eskisi gibi sinemaya gidemediğimizi, genelde bu işi interneten hallettiğimizi daha önce yazmıştım... Geçen akşam Sibel ile yıllık sinema kaçamaklarından birini yapalım dedik... Julia Roberts'ı sevdiğinden ve konusu ilgisini çekebileceği düşüncesiyle ''Eat pray love''a gittik...

Kadın filmi, hoşuna gider dedim... Türü küçümsediğimi sanmayın, ''Thelma and Louise'' en sevdiğim filmler arasındadır...


Yaşlanmış ve popüleritesi inişe geçen Roberts'ı, o en çok satan kitaptan uyarlanan filmde görmek için Ada'yı Nunuş ile bırakıp, Panora'ya gittik...

Bilet, mısır ve cola üçlüsünün ardından, fazla kalabalık olmayan salonda yerimize geçtik...

Hikaye, hayatı sorgulan bir kadının, kendini bulma yolculuğunu anlatıyor... İtalya, Hindistan ve Bali'de geçen film renkli görüntüleriyle etkileyici ancak hikaye o kadar dağıtılmış ve uzatılmış ki içinde kayboluyorsunuz...

İtalya'da ''Dolce per niente' 'yi yani birşey yapmamanın keyfini keşfeden kahramanımız, Hindistan'da kendini affetmeyi, Bali'de ise kalbini dinlemesini öğrenir...

İlk yarısı hayal kırıklığı olan film, ikinci yarıda biraz toparlıyor... Bu arada, Sibel bir ara kestiriyor... Kızamıyorum... Film, seyircinin ilgisini uyanık tutamayacak kadar durağan...

Filmin tek iyi yanı Richard Jenkins'in oyunculuğu...

Tamamen şişirilmiş olan hikaye, seyirciye yeni bir şey sunmuyor...

Kendini aramak diye birşeye pek inanmıyorum... Uzaklaşmak ve yalnız kalmak tamam ama, bunu yaparken hayatın anlamını bulacağım diye elindekileri kaybederek mutsuz olmaya anlam veremiyorum...

12 Ekim 2010 Salı

The Experiment...

"The Experiment", insan doğasını tüm vahşetiyle ortaya çıkaran bir deneyi anlatan, psikolojik gerilim türü bir film...

Adrien Brody ve Forest Whitaker'in oynadığı film, para karşılığı insan davranışlarıyla ilgili bir deneye katılan "kayıp kişiliklerin", kapalı bir ortamda, üstlendikleri rollere fazlasıyla kendilerini kaptırmalarıyla geçen süreci gösteriyor...


İnsanların hapishane ortamındaki davranışlarını gözlemlemek için yapılan deneyde, denekler gardiyan ve mahkum olarak iki gruba ayrılır... İki hafta süreyle verilen kurallar bağlamında hareket etmeleri istenen gruplar, bir süre sonra ödülü kaybetme pahasına insan doğasının en ilkel haliyle yeniden tanışacaktır...

Senaryosu, oyunculuğu ve yönetimiyle oldukça sıradan bir film...

30 Eylül 2010 Perşembe

Devil...

Geçmişin günahları bir gün sizi de yakalar...

Senaryasonu M. Night Shyamalan'ın yaptığı film, daha çok Alacakaranlık Kuşağı bölümlerinden birini andıran, çıkış noktası ilginç olsa da, gerisi gelmeyen bir seyirlik...


Klostrofobik bir ortamda geçen hikaye, bir asansörde mahsur kalan beş yabancının anlaşılamayan ölümler karşısındaki tepkileri ve hayatta kalma mücadelelerini anlatıyor... Aralarında şeytanın bulunduğunu bilmeden...

Hikayesi heyecan verici olsa da temposu ve kurgusuyla gerilimi tırmandıramayan, oyunculuğuyla ortalama olan ''Devil'', sıradan bir film...

Robert Plant...

Bir önceki albümü, bol ödüllü ''Raising Sand'' ile çizgisini biraz değiştiren Robert Plant, yeni albümü ''Band of Joy'' ile kaldığı yerden devam ediyor...

Yeni grubu ile aynı adı taşıyan albümde Plant, yine rock tarihinin köklerine giderek rock'n'roll ve blues ağırlıklı çalışmalara yer vermiş... Yeni bir sound ile...


''Band of Joy'' Plant'ın dokuzuncu solo albümü... Rock dünyasının kuşkusuz en iyi grubu olan Led Zeppelin'in vokalisti Plant, yeni albümüyle iddiasız ama iyi bir çalışmaya imza atmış... Albümde Zeppelin esintileri aramak ise boşuna...

Baştan sona dinleyebileceğiniz albüm, Plant'ın yeni sounduna alışmak için iyi bir fırsat...

29 Eylül 2010 Çarşamba

Resident Evil.Afterlife...

Alice zombilere karşı... Yine...

''Resident Evil. Afterlife''... Alice'in bir virüs sonucu zombiye dönüşen yaratıklarla mücadelesi, serinin yeni bölümünde de devam ediyor...

Hayatta kalmayı başaran bir grup ile biraraya gelen Alice, eski dostlarının da yardımıyla bu defa güvenli bölgeye ulaşabilmek için savaş verir...


Uçağın çatıya inmesi, çatıdan atlama ve dev zombiyle dövüş sahneleriyle renklenen film, buna rağmen ilki hariç diğer bölümlerinden farklı değil...
Tahmin edilebilir senaryoda pek de bir yenilik yok...

Milla Jojovich'in yeni projelerde yer almasının zamanıdır...

19 Eylül 2010 Pazar

The Other Guys...

"The Other Guys", bir toplumdaki popüler olanların gölgesinde kalan "diğerleriyle" ilgili bir komedi...

Marc Wahlberg ve Will Ferrell'in oynadığı film, bölümlerindeki iki parlak polisten boşalan ( spoiler vermeyeyim) yeri doldurarak saygınlık kazanmak hedefiyle zorlu bir görevi araştırmaya başlayan biri silik diğeri gergin iki göz ardı edilmiş polisin hikayesini anlatıyor...


Samuel L Jackson gibi ünlü isimlerin de konuk olarak yer aldığı film, mizah ve aksiyonu birleştiren senaryosuyla ortalama bir polisiye komedi..

The American...

''The American'', George Clooney'in en iyi filmlerinden biri...

Kiralık bir katilin yalnız dünyasına göz atan film, kurgusu, senaryosu ve sergilenen performanslarla seyirciyi fazlasıyla memnun ediyor...

Hikaye, yeni bir iş için İtalya'ya giden kiralık bir katilin, yeni görevine hazırlanırken, burada karşılaştığı rahip ya da hayat kadını olsun, yerli halk ile kurduğu ilişki ve bunun hayatında yarattığı farklılık üzerine kurulu...


Bu arada, kendi hayatı için de devamlı tetikte olmak zorunda olan katilin bu güç yaşamı, hayat kadını ile yaşadığı aşk ile az da olsa normalleşir...

Ritmi düşük olsa da, görselliğinin yanı sıra anlatımıyla da etkili olan ''The American'', yılın en iyi low profile filmlerinden...

18 Eylül 2010 Cumartesi

Rixos, İstanbul,U2... tatilin özeti...

Gecikmiş de olsa yaz tatiline ilişkin birşeyler yazmak istedim... Zaman geçince esprisi olmuyor ama...

Bir önceki tatil yazısında Antalya'ya gelmiştik... Aile ile geçen bir günün ardından, ertesi sabah bir hafta kalacağımız Tekirova Rixos'a hareket ettik... Bir saat süren yolculuktan sonra, otelimizdeydik...

Herşey dahil anlayışına pek itibar etmesem de, Rixos bu düşüncemi yumuşatmadı desem, doğru olmaz...

Otelde yerli turist neredeyse hiç yoktu... Ruslarsa her yerde... Alt yapı olarak oldukça donanımlı bir yer Rixos... Havuzuna Ada ile bayıldık... Neredeyse tüm gün içindeydik... Sibel ise bir iki kez sahili denedi ama kumsal ve deniz kum olmadığından pek memnun kalmadı...


Akşamları ise çouklar ve yetişkinler için ayrı ayrı eğlenceler vardı... Ama otel animatörlerinin sıkıcı gösterilerinden sanmayın... Luna park ise akşamları için ayrı bir can kurtaran oldu... Resim atelyesi ve mini club ise çocuklar için ideal...hoş Ada kendini çocuk grubuna sokmadığından mini club'a ısrarlarımıza rağmen katılmadı...

Yemeklerse oldukça lezzetliydi...

Sonuçta, dinlendik... Çocuklu aileler için tavsiye ediyorum...

Otelden sonra bir hafta da aile ile Antalya'da kaldık...

Ankara'ya dönüp Sibel'i işe bıraktıktan sonra, Ada ile İstanbul'a geçtik... Ada ile otobüs yolculuğuna bayılıyorum... O film izledi, ben müzik dinledim... Bolu'da yemek yedik... Sonra İstanbul, ablamlar...

Şansımıza hava Eylül başıyla birlikte soğudu... Sibel haftasonu geldi...

Bir yıl öncesinden Murat'ın biletlerini aldığı U2 konseri için hazırdık... Pazartesi günü öğlen Sibel ile attık kendimizi yollara... Kadıköy'den vapurla Beşiktaş'a, oradan Ortaköy'e gittik... Gezinip biraz, Beyoğlu'na yola koyulduk... Konser için taksi dolmuşlardan birine bindik... İki buçuk saatte stadyuma varabildik... Yol korkunçtu, arkamızdan Ankara'dan eğlenceli bir grup olmasına rağmen... Stadyuma vardığımızda alt grup son bir iki şarkısını söylüyordu... Murat'larla buluşup, bira alana kadar, grup sahneden inmişti... Umurumda mı... hayır.... Beklemeye başladık... Sonunda grup üyelerinin sahneye gelişlerinin dev ekranlarda görünmesiyle, heyecanımız arttı... Bir yıllık bir süreç ne de çabuk geçmişti...

U2'ya bayılmam... grubun seksenler ve doksanların başındaki albümlerini severim... Grubu o yıllarda izleyebilseydim, hislerim çok daha farklı olurdu diye düşünüyorum...

Konser başarılıydı... Beklenen parçalarını seslendiren grup, performansı ve sahne şovlarıyla bizden olumlu puan aldı...

Yine de daha az politik bir gösteri olsaydı, daha iyi olurdu gibi geliyor... Livaneli'nin sahne almasına ise hiç girmeyeceğim...kötü ve manasızdı...

Sonuçta gördüğüm en iyi konser değidi ama, U2'yu izlediğim için memnunum...

Konser dönüşü ise ayrı bir olaydı...

Ertesi gün ise İstanbul'daki en keyifli gündü diyebilirim... Sibel'in Sultan Ahmet'te çekimi olduğundan, hepbaraber gün boyu meydandaydık... Sibel önden gitti, ben, Ada ve ablam ile sonradan... Hava da iyi olunca, eğlenceli bir gün geçirdik...

Snrasında tekkeye geri dönüş...

11 Eylül 2010 Cumartesi

Piranha...

"Piranha", kesinlikle yılın en berbat filmi...

Bir yer sarsıntısı sonucu ortaya çıkan yarıktan dünyamıza giren tarih öncesinden kalma katil balıklar, bahar tatilinin yapıldığı bir beldede sorumsuz gençlere unutamayacakları bir gün geçirtir...

Soft pornonun, vahşet görüntüleriyle birleştiği filmi izlerken, bu zamanda böyle bir film yapmış olmalarına inanamıyorsunuz... Richard Dreyfuss, Elizabeth Shue ve Christopher Lloyd'un bu filmde ne aradıklarını anlamak zor...


Ama gel gör ki, Başak, Ümit ve Okan ile yapacak birşey bulamayıp, eğleniriz düşüncesiyle sinemada izlediğimiz film, klişelerle dolu ve zaman zaman insana yok artık dedirtecek derecede gülünç senaryosuyla bizi eğlendirmeyi başardı... Aslında gülme krizine girip, kendi kendimizi eğlendirdik... Film o kadar kötüydü ki, dalga geçip, gülmekten başka seçenek bırakmıyordu insana...

9 Eylül 2010 Perşembe

Machete...

''Machete'', Robert Rodriguez filmlerinin tüm unsurlarının barındıran, dolayısıyla yönetmenin hayranlarını mutlu edecek bir film... Yalnız bir tehlike var ki, Rodriguez'in klasik formülü artık eskisi kadar tat vermiyor...

Rodriguez'in, Ethan Maniquiz ile birlikte kotardıkları film, Meksikalı eski bir federal ajanın, kaçak olarak yaşadığı Texas'da işvereni tarafından oyuna getirilmesi sonrasında aldığı intikamı konu alıyor... Olabildiğince vahşi ve Rodrigues tarzı...


Kaçak göçmen sorunu alt metin olarak kullanan yönetmen, siyaset ve iş dünyasının kirli yüzünü de dahil ettiği senaryoda, Meksikalı bir kahraman yaratıyor...

Danny Trejo'nun Machete karakterini oynadığı filmde, şaşırtıci bir kadro var... Robert De Niro, Steven Seagal, Jessica Alba, Don Johnson, Jeff Fahey, Michelle Rodriguez ve Lindsay Lohan...

Rodriguez'in çizgi roman tarzı tekniğini bir süre bırakarak, yeni bir yöntem denemesinde fayda var...

Konu Başlıkları