Büyük bir merakla beklediğim filmlerden biriydi, Peter Jackson'un yönettiği "The Lovely Bones"...
14 yaşındayken bir cinayete kurban giden ve iki dünya arasında sıkışıp kalan Susie'nin, huzura kavuşmadan önce sevdikleri ve katilini izlediği dönemi kendi ağzından anlattığı hikaye, gerilim-dram ve fantastik unsurlar taşıyor...
Hikaye anlatılırken, olayın dram yönünden çok, bilinmeyen taraf üzerine yoğunlaşılıyor... Sürrealist tablolardan fırlama görüntülerin bolca kullanıldığı sahneler görsel anlamda etkileyici olsa da, hikayenin bütünlüğünü bozuyor, dağıtıyor... Seyirci olay ve karakterler arasında bağ kurmakta zorlanıyor...
Genç kızın komşusu tarafından öldürülmesi, ölümün ailede yarattığı izler, katilin iç dünyası ve diğer taraf hikayenin temel noktalarını oluştursa da, yönetmenin ölümden sonraki hayat üzerine umut verici, aynı zamanda muhafazakar yaklaşımı filmin geneline hakim oluyor...
Saoirse Ronan, Mark Wahlberg, Rachel Weisz ve Susan Sarandon'un oynadığı filmde, oyunculuğunu her zaman beğendiğim Stanley Tucci, riskli bir rol alarak castın arasından sıyrılmayı başarıyor...
Sussie'nin kızkardeşinin katilin evine girip, ip uçlarını bulduğu sahne ise gerilimin en tırmandığı anlar oluyor...
İyi bir film için gerekli tüm alt yapıya sahip olmasına rağmen, "The Lovely Bones" kaydadeğer bir film olmayı başaramıyor...
Filmden çıkarilabilecek dersler ise:
Anne, babalar...çocuklarınıza yabancılarla konuşmaması gerektiğini öğrettiğinizden emin olun...
Çocuklar...asla ama asla yabancılarla zaman geçirmeyin...
Herkes karda ve buzda bastığınız yere iyi baksın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder