30 Ekim 2009 Cuma
Paranormal activity...
Oren Peli'nin yazıp, yönettiği Paranormal Activity, handycam ile çekilen korku filmleri furyasının son halkası... Çeşitli festivallerden ödülle dönen film, yaratıcı fikir olarak seyredilmeyi hak ediyor...
Katie, çocukluğundan beri yaşadığı her evde kötü bir ruh tarafından takip edilen genç bir kadındır... Erkek arkadaşı Micha, bu duruma el koymaya karar verir ve günlerini kamerayla kayıt altına almaya başlar...
Geceler, giderek ilginç olaylara sahne olur... Durumun ciddileşmesiyle, çift gergin günler ve geceler yaşar... Kendini her geçen gün daha belirgin halde hissettiren kötü ruh, Katie ve Micha'nın hayatını geri dönülmez bir yola götürecektir...
Bir buçuk saatlik filmde ilk heyecanlı sahne son yarım saatte ekrana geliyor... Kendinizi en ürkünç sahnelerden birini izlemeye hazırlayın... Buna rağmen film sonuna kadar kendini ilgiyle izlettirmeyi başarıyor... Handycam ile tek mekanda geçen ve bir arkadaş ile uzmanı saymazsak iki kişinin oynadığı bir filmde bunu yapabilmek azımsanacak bir başarı değil...
Paranormal activity, yılın süprizlerinden...
The Informant...
The Informant...
ABD'de 90'larda geçen gerçek bir yolsuzluk hikayesi olan The Informant, başrol oyuncusu Matt Damon'un döktürdüğü kara-komedi tarzı bir film...
Şirketinin yaptığı yasadışı işleri fark eden ve FBI ile işbirliği içine giren Marc Whitacre, gizli ajan olma işine bir anda ısınır... İşi büyüten Whitacre, şirketi dolandırıp cebini doldurmaya başlar. Ancak Whitacre'ın hırsı ve şizofren yapısı tüm ilişkilerini bozduğu gibi, kendi sonunu da getirir...
Sodorbergh iyi bir yönetmen... Filminin her sahnesine imzasını koyabilen nadir isimlerden... Ancak bu filmi sevdiğimi söyleyemeyeceğim... Bunun nedenleri ise bir, hikayesi, iki, hiç bir zaman sevmediğim oyuncusu... Soderbergh'ın Matt Damon ısrarından vazgeçemesi lazım... Matt Damon filmdeki rolüyle bazı adaylıklar alabilecek gibi olsa da, benim oyum onun için olmayacak... Soderbergh'in hikayeyi işleyiş biçimi de bu kez faslasıyla teknik... Film, keyif vermiyor...
Soderbergh'in başarılı kariyerindeki sıradan birkaç filminden biri...
28 Ekim 2009 Çarşamba
Rock klasikleri 3...
27 Ekim 2009 Salı
Birkaç kötü film...
24 Ekim 2009 Cumartesi
Seksenler...
Wasp ve Styper... Hiçbir zaman çok fazla ilgimi çekmeyen iki grup... Ancak bu yıl çıkardıkları albümlerle dinlenmeyi hak ediyorlar... Seksenlerin soundunu yansıtan albümler, eskilere duyulan özlemi bir nebze gideriyor...
Blackie Lawless ve tayfası 14. stüdyo albümleri "Babylon" ile ikinci baharlarını yaşamaya devam ediyor... Albümdeki parçalar genelde ortalamının üstünde...
Crazy", "Live to die another day" ve "Babylon Burning" albümün lokomotif parçaları... "Into the fire" ve "Godless Run" ile temposu yavaşlayan Babylon'da iki de cover parça var. Deep Purple'dan "Burn" ve Chuck Berry'den "Promised Land"...
Wasp
Blackie Lawless vokal, gitar
Doug Blair gitar
Mike Duda bas
Mike Dupke davul.
Stryper'in yeni albümü "Murder by pride" ise Micheal Sweet'in özlediğimiz vokaliyle grubun parladığı seksenlere geri dönüş albümü gibi...
12 parçanın yer aldığı Murder by pride'ın ilk liste parçası bir "Boston" klasiği olan "Peace of mind"... Gruba parçada gitarıyla Boston'dan Tom Scholz eşlik ediyor...
"4 leaf clover", "Alive", "The Plan", "Run in you" ve albümle aynı adı taşıyan "Murder by pride" albümde öne çıkan parçalardan...
Murder by pride'ın kapağı ise grup ve albüme yakışmamış...
Stryper
Micheal Sweet vokal, gitar
Oz Fox gitar
Tracy Ferrie bas
Kenny Aronoff davul
23 Ekim 2009 Cuma
Law abiding citizen...
Ailesini hunharca yok eden saldırıdan yaralı olarak kurtulan Cylde Shelton , avukatların yaptıkları anlaşma neticesinde saldırganlardan birinin serbest kalması sonucu, adaleti kendi dağıtmaya karar verir...
10 yıllık bir bekleyişin ardından harekete geçen Shelton, bulaştıkları kişinin ne kadar yanlış birisi olduğunu herkese göstermek ister... Bu intikam hırsı film ilerledikçe öyle bir noktaya varır ki, attığı adımlar Shelton'un sonunu hazırlar...
F. Gary Grey'ın yönetmenliğini yaptığı filmde Gerard Butler ve Jamie Foxx başrolleri paylaşıyor... Ne yazık ki film, ikisi için de kariyerlerinde pek de önemli bir yer tutacağa benzemiyor...
22 Ekim 2009 Perşembe
Yasaklıyorum...
Bu tarz filmlerin kız çocuklarına kötü örnek oluşturacağı ve baba ile kızlarının arasını açacağı görüşündeyim... Yok öyle...
Kızımın hayatı için herşeyi yaparım, o ayrı... ama kızımın hayatının aşkı için ne kendimi uzayın derinliklerine bırakırım ne de azgın suların arasına... Mantıksız... Hem o delikanlı benden daha genç olduğundan, başarma şansının daha fazla olacağı göz önünde tutulursa...
Ayrıca insan hayatta bir kez aşık olur diye birşey yok, di mi... Ama insanın hayatta bir defa babası olur... (Heyt, iyi yerden vurdum galiba...)
Bu nedenle "Babam olmadan asla", Babam ve ben" ve "Dünyayı kurtaran babam" gibi filmlerin çekilmesini, ayrıca "Bir tek babam olsun, bana birşey olmaz" sloganlı reklamlar yapılsın istiyorum...
Baba ile kızları arasına girilmesin yeter...
20 Ekim 2009 Salı
Tiran...
Tüm yollar Tiran meydanına çıkıyor... İskender Bey heykeli, Ethem Bey Cami, saat kulesi, opera binası... hepsi burada... Hava devamlı değişiyor... Resimlerden anlayacağınız gibi...
Heykel, cami ve saat kulesini aynı karede görüyorsunuz... Bir taşla üç kuş...
Cami kapısı üzerindeki hoş minyatür...
Block diye bir bölge var... Şehrin yoksul ve sıkıcı görüntüsünden uzak bir yer... Her taraf kafe... Canlı ve sevimli... Akşam keşfettiğimizden resim yok...
Kaldığımız yer "Brilant Antik"... Butik bir otel... Dış görünüşüne aldanmayın... İçi ve odalar harika... Servis de bir o kadar iyi...
Yolunuz düşerse, meydana çok yakın olan oteli tavsiye ederim...
16 Ekim 2009 Cuma
Love Happens...
Film, içinde bir aşk hikayesi barındırsa da, aslında kaybettiklerinizin yokluğuyla başedebilme ve gerçekleri kabullenmeyle ilgili bir drama...
Karısını bir araba kazasında kaybeden Burke Ryan, acıyla başetme üzerine yazdığı kitapla en çok satanlar listesinde yer alsa da, arabayı kullananın kendisi olduğu gerçeğini bir türlü ne kendine ne de başkalarına itiraf edebilir...
Ryan, konferans verdiği otellerin birinde, otelin çiçek düzenini yapan çiçekçi Eloise ile tanışır... Aşk acısı yüzünden erkeklerden uzak duran Eloise, bir şekilde Ryan'nın ilgisini çeker ve ikili arasında bir süre sonra yakınlaşma başlar... Ancak hikaye, aşk merkezli olmaktan çok, gerçeklerle yüzleşme üzerine kurulu olarak devam eder...
Brandon Camp'ın yönettiği filmde, başrolleri Aaron Eachart ve Jennifer Aniston paylaşıyor... Oyunculuğunu beğendiğim Eachart'ın böyle sıradan bir filmde oynamasını ilginç bulsam da, Aniston'un içinde yer aldığı bir projeden zaten fazla birşey beklenmemesi gerektiğini de farkındayım... Friends dizisindeki oyunculuğunun bir türlü ötesine geçemeyen Aniston, bu filmde de aynı... Martin Sheen de filmde küçük bir rol üstlenmiş...
Hiçbir ışıltısı olmayan Love Happens'ın senaryosu da klişelerle dolu... Yılın başarısız filmlerinden...
style="font-size:78%;">Love Happens Trailer - Watch more Movie Trailers
Kiss... Sonic Boom...
Kiss, 11 yıl aradan sonra çıkardıkları 19. stüdyo albümleri ''Sonic Boom'' ile bunca yılın ardından müzik piyasasında hala varım diyor...
Paul Stanley'in prodüktörlüğünü üstlendiği albümde grup, en parlak yılları olan 70'li yıllara dönmeyi hedefliyor... Sonic Boom'un nostaljik sounduyla grup bunu bir anlamda da başarıyor...
15 Ekim 2009 Perşembe
Karizma...
TDK sözlüğü "Karizma" kelimesini, "etkileyicilik" olarak açıklıyor...
Yakından izleme fırsatı ya da şansı bulabildiğim, sayısını benim de hatırlamadığım Dünya liderlerinden, politik görüşlerini bir yana bırakarak, konuşmaları, duruşları ya da jestleriyle karşısındakileri en fazla etkileyebilenlerden seçtiğim üç isim ... En karizmatikler...
My One and Only...
Richard Loncraine'in yönettiği film, aslında George Hamilton'un Hollywood macerasına başlayana kadar olan hayat serüvenini gözler önüne seren bir aile draması...
Kocasını başka bir kadın ile yakalayan Anne Deveraux, birbirine zıt yapıdaki iki genç oğlunu yanına alarak, yeni bir koca bulmak için yollara düşer...
Annelik yönünün çok iyi olmadığını film ilerledikçe anlayacağımız Bayan Deveraux, her gidilen yeni kentte ailesine uygun bir reis bulmak için türlü yollar dener, ama bu çabaları öyle ya da böyle her seferinde boş çıkar... Ta ki Californiya'ya gidene kadar... Burası Bayan Deveraux'un oğullarıyla barış yaptığı ve oğullarının sonunda ne yapmak istediklerini bulacakları doğru adres olacaktır...
Bayan Deveraux rolünde Renee Zellweger kötü değil... ama suratından silemediği o anlamsız gülüşün Zellweger'i bu filminde de aşağıya çektiğini düşünüyorum... "Jerry Maguire" ve "Cold Mauntain" dışında pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim Zellweger'in oyunculuğu, avarajın biraz üstünde... Filmin diğer oyuncuları ise Logan Lerman, Mark Rendall ve Kevin Bacon.
Film, mizah unsurlarının da bulunduğu sıcak senaryosunun yanı sıra, sinematografisiyle de dönemin atmosferini gayet güzel yansıtıyor...
Yabancıların değimiyle "Decent" diyebileceğimiz özellikte bir film "My One and Only"...
14 Ekim 2009 Çarşamba
Rock Klasikleri 2...
12 Ekim 2009 Pazartesi
Alice in chains...
14 yıl aradan sonra (Neredeyse Guns'n'Roses'in rekorunu yakalayacaklarmış) yeni vokalistleri William DuVall (Comes with the fall) ile çıkardıkları albüm, grubun klasik soundundan hiçbirşey kaybetmemiş olduğunu, aksine yılların grubu nasıl da güçlü kıldığını kanıtlayan bir çalışma...
Bir grubun vokalistini herhangi bir sebepten dolayı değiştirmesi her zaman riskli olsa da, bu değişimi olumlu yönde atlatan nadir gruplardan biri Alice in chains... Hemen hemen tüm parçaların grubun kurucusu gitarist Jerry Cantrell'e ait olan albümde, grubun marka özelliklerinden ikili vokal de, Cantrell ile DuVall'in yorumlarıyla korunmuşa benziyor... Grunge dönemine ait gösterilse de, aslında bu akımdan söz ve sound olarak daha ''heavy'' olan Alice in chains, bu yeni albümleriyle eski hayranlarını hayal kırıklığına uğratmıyor...
Albümden çıkan liste parçaları, ''A looking in wiev'' ve ''Check my brain''... Black gives way to blue'da aslında sıradan bir parçaya rastlamak pek mümkün değil... Açılış parçası ''All secrets known'' ve ''Acid Buble'' ise şimdiden hem albümün hem de grubun benim için en iyileri arasına girmiş durumda... Albümle aynı adı taşıyan parçada ise ünlü bir ismi konuk olarak dinliyoruz... piyanosuyla Elton John...
Black gives way to blue, Alice in chains'in ve yılın en iyi albümlerinden...
Jerry Cantrell lead gitar, vokal
William DuVall vokal, ritm gitar
Mike Inez bas
Sean Kinney davul
Konu Başlıkları
- Gezi (11)
- güncel (35)
- Müzik (116)
- Rock klasikleri (39)
- sinema (655)
- unutulmaz sahneler (22)
- Yıldız Tablosu (1)