31 Ekim 2010 Pazar

Perrier's bounty...

''Perrier's bounty'', suç, dram ve mizahın birlikte olduğu İngiliz ekolü filmlerden...

Micheal, borç aldığı parayı ödeyememesi durumunda başı derde girecek bir genç adamdır... Bir gün intihara meyilli komşusu, Micheal'ı kurtarmak için para tahsili yapmaya gelenlerden birini vurunca, ikili çağreyi kaçmakta bulur... Aralarına bir de Micheal'ın babası dahil olunca, üçlü kendini kentin en belalı gansterinin karşısında bulur... Perrier...


Renkli yan karakterlerle desteklenen senaryo, temposuyla ilgi çekiyor...

Film, türünün en iyilerinden değil.... Benzer hikayeleri izledik... Ancak kadro filmi izlenmeye değer yapıyor...

Cillian Murphy, Brendan Gleeson ve Jim Broadbend...

30 Ekim 2010 Cumartesi

The Special Relationship...

"The Special Relationship", dünya siyasetinde iz bırakmış iki devlet adamının siyaset içi ve dışındaki dostluğunu anlatan, yarı belgesel politik bir film...

Tony Blair ve Bill Clinton...

İkisini de alanda izleme fırsatım olduğu için ve dış politikaya ilgim nedeniyle, film benim için yeteri kadar ilginçti...


Tony Blair'in İngiltere Başbakanı olma sürecinde ABD Başkanı Bill Clinton ile olan ilişkisini anlatan film, ABD-İngiltere müttefikliği çerçevesinde iki siyasetçinin sıra dışı öyküsünü izlemek için iyi bir fırsat...

Film, genel anlamda çok iyi değil ancak konuya ilgisi olanlar için seyredilebilir...

Blair rolünde Micheal Sheen ikna edici...

28 Ekim 2010 Perşembe

Monsters...

''Monsters'', adının yaptığı çağrışımın aksine, düşük profilde çekilmiş bir yol filmi...

Gelecekte evrende başka yaşam formları bulunmuştur... Bunlardan bir kısmı bir şekilde kendilerine dünyada yer edinir...

Hikaye, yaratıkların bölgesinden geçerek, evlerine gitmek isteyen iki kişinin yolculuğunu anlatıyor...


Bir foto muhabiri ile çalıştığı gazetenin patronunun kızı arasındaki ilişkiyi gözler önüne seren senaryo, yaratıkları arka plan olarak kullanıyor...

Durağan ve gerilim dozu neredeyse hiç olmadan devam eden hikayede, canavarlarla filmin sonunda karşılaşıyoruz...

Adına kanıp beklentiye girenler için heyecan verici olmaktan uzak olan film, kurgusu ve görselliği ile ilgi çekiyor...

27 Ekim 2010 Çarşamba

Solitary man...

"Solitary man", yaşlanmayı kabullenmeyen, kariyerinde düşüşe geçen, kadınlara düşkün ortayaşlı bir adamın hikayesi...

Sevgilisinin kızını çevresini kullanarak bir okula sokmaya çalışan Ben, okulda gençlerle aşık atmaya, onlara hayat dersleri vermeye, üstüne de kızlarla flört etmeye kalkınca gerçeklerle yüzleşir...


Akıllı olanların aşık olmayacağını öne süren ve sağlığını kaybetme pahasına kadınlara olan düşkünlüğünü sürdüren Ben, zamana karşı koyar...yüzeysel hayat tarzından vazgeçmez... kendi gerçeklerle başkalarınınki farklılık gösterince duraksar...ancak bu onu durdurmaz...

Micheal Douglas'a filmde Danny DeVito ve Susan Sarandon eşlik ediyor...

Douglas'ın iyi performansına rağmen, senaryodaki monotonluk nedeniyle sürükleyici olamayan, sıradan bir film...

26 Ekim 2010 Salı

Paranormal activity 2...

Peş peşe izlediğim üçüncü devam filmi olan "Paranormal activity 2", ilkinden pek farklı değil...

Hatta ilkinden daha hareketli ve ürkütücü olduğu kesin... Tek dezavantajı, seyircinin artık konuyu ve tekniği biliyor olması...
Yoksa filmler arasında birebir benzerlik bulunuyor...


Bu kez bir çift yerine, dört kişilik bir aileyi izliyoruz... Hikayede tuhaf olaylardan bu defa anne ile bebek etkileniyor... Filmin gerilim ve aksiyon moduna geçmesi için ilkinde olduğu gibi sonuna kadar beklemiyoruz neyseki...

Filmin sonu ise pek tatmin edici değil...

24 Ekim 2010 Pazar

30 days of night, dark days...

''30 days of night, dark days''...

Hikaye kaldığı yerden devam ediyor...

30 gün kabusundan kurtulan kahramanımız, olanları anlatmak ve taraftar toplamak üzere seminerler düzenlemektedir...


Bir gün benzer deyenimler yaşayan bir grupla karşılaşır... Vampirlerin kraliçesini avlamak, böylece bir sonraki 30 karanlık günde kimse zarar görmesi diye güçlerini birleştiriler...

''Dark days'', ilki kadar iyi değil... Filmin başı ve sonu daha özenle yapılmış hissi veriyor... Ama genelde ağır tempoda giden film, gizemli ortamı sağlayamıyor...

Hikaye yeni karakterler hakkında fazla bilgi vermezken, gerilim düzeyinde pek tatmin edici olamıyor...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Red...

"Red", retired extremely dangerous...

Film, eski CIA ajanlarının, zamana ve önyargılara karşı hala ayakta olduklarını ispatlamaları için fırsat veren bir görev için yıllar sonraki buluşmalarını anlatıyor...

Eski dostlar, yıllar önce işlenen bir suçun ortaya çıkarılması sürecinde, içlerinden birinin hedef gösterilmesiyle birlikte yeniden işbaşı yapar...


Bruce Willis, Morgan Freeman, Helen Mirren, John Malkoviç, Richard Dreyfuss gibi bir kadroya sahip olan film, ne yazik ki beklenen keyfi tam anlamıyla veremiyor...

Mizah yönü ve aksiyonu yetersiz kalan film, durağan kurgusuyla seyirciyi havaya sokamıyor...

Oyuncuları için izlenebilir ama fazla beklentiye girmeden...

21 Ekim 2010 Perşembe

Mirrors 2...

"Mirrors 2", ilk filmin getirdiği ses üzerine serisi yapılan kötü filmler kategorisine giren korkunç bir film...

Geçirdiği kaza sonrası tedavi gören genç adam, gece bekçisi olarak çalıştığı yerde korkunç imgeler görmeye başlar... Genç adamı aynalarda genç bir kadın takip etmektedir...


Art arda meydana gelen açıklanamayan ölümlerden sonra, genç adam ipuçlarını takip ederek, bu garip olayların arkasındaki gerçeği bulmaya çalışır...

İlkini de çok beğenmemiştim ama bu devam filmine hiç gerek yokmuş...

Hikaye oldukça yavan, oyfunculuklar ise berbat...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Jettblack...

Jeetblack, ABD'den yeni sayılabilecek bir grup...

İkinci albümleri "Get your hands dirty" ile çıkışını sürdüren dörtlü, rock müzikte yeni arayışlar içinde olanlar için fırsat sunuyor...

Retro rock türü müzik yapan grubun yeni albümünde, "Slip it on", "Two hot girls", "War between us", "No even love" ve "Mother fucker" dikkati çeken parçalar...

Ortalamanın biraz üstünde olan albüm, farklı bir sound keşfetmek isteyenler için...

Jettblack:


Will Stopleton- vokal, gitar
Jon Dow - vokal, gitar
Tom Wright bas
Matt Oher davul




19 Ekim 2010 Salı

My soul to take...

Wes Craven, bu kez hayal kırıklığına uğratıyor...

Korku klasiklerinin yönetmeni Craven, "My soul to take" ile, sıradan bir hikayeyi sıradışı yapamadan, klişe ve önceden tahmin edilebilen kurgusuyla bekleneni veremiyor...


Bir seri katilin ortadan yok olduğu gece, aynı gün doğanların kabusu haline gelecek kehaneti üzerine oluşturulan film, gerilimi düşük, aksiyonu az ve sıradan hikayesiyle korku türüne ve ünlü yönetmene yakışmıyor...

Senaryo, boşluklarıyla hikayenin bütününe zarar verirken, gençler hakkında seyirciye çok az bilgi veriyor... Filmin sonu ise aceleye getirilmiş...

17 Ekim 2010 Pazar

Wild Target...

İngiliz komedilerini her zaman sevmişimdir...

''Wild Target'', bir kiralık katil ile uslanmaz bir hırsızın sıradışı hikayesini anlatan hoş bir komedi...

Bill Nighy ve Emily Blunt'ı karşılıklı izlemekse ayrı bir keyif...

Victor Maynard, aile geleneğinden gelen kiralık katil mesleğini başarıyla sürdürüp, ün yapmış orta yaşlı yalnız bir adamdır... Rose ise küçük büyük demeden her türlü hırsızlığa açık olan genç ve çekici bir kadın...


Rose bir gün boyundan büyük bir dolandırıcılığa karışınca, Victor'un yeni hedefi haline gelir... Ancak bu iş Victor'un düşündüğü kadar kolay olmayacaktır... İşin içine başıboş bir genç, Victor'un rakibi, annesi ve bir de aşk girince, işler iyice karışır...

Mizahın yerinde kullanıldığı ''Wild Target'', absürd hikayesiyle fazla beklentiye girmeden hoşça vakit geçirebileceğiniz bir film...

14 Ekim 2010 Perşembe

Wall Street-Money never sleeps...

Oliver Stone'un 1987 yılı filmi "Wall Street"in devamı olan "Wall Street- Money never sleeps", ünlü yönetmen ile Micheal Douglas'ı bir kez daha biraraya getiriyor...

Bu defa küresel ekonomik kriz döneminde geçen hikaye, ilk filmden tanıdığımız Gordon Gekko'nun sekiz yıl sonra hapisten çıkarak yeni düzene ayak uydurması üzerine kurulu...

Gekko, gösterişli hayatına bıraktığı yerden başlamak üzere her şeyi yapmaya hazırdır... Bunun için kızını ve genç borcası erkek arkadaşını bile kullanmaktan geri durmaz... Ancak, Gekko'nun bu ilişkisi, başta paranın gölgesinde ilerlese de aile kavramının önemi hatırlamasıyla yön değiştirir...


Bu arada, Gekko ve genç borsacının acımasız rekabetin olduğu para dünyasında ayakta kalma ve intikam mücadeleleri, hikayenin bir diğer unsurunu oluşturur...

Shia LeBeouf bu film için yanlış bir isim... Gekko gibi hırslı bir adamın ise hikayenin sonunda para yerine ailesini seçmesi , beklentileri boşa çıkarıyor...

Frank Langella, Susan Sarandon, Josh Brolin ve Carey Mulligan gibi isimlerin yardımcı rollerde yer aldığı film, ilkini aratıyor...

Soundgarden...

"Telephantasm", Soundgarden'in kariyerini ortaya koyduğu, iki diskten oluşan yeni toplama albümü...

Grunge'ın önde gelen isimlerinden Soundgarden'in bu albümünde, grubun 5 stüdyo albümünden seçilen çalışmalarla, daha önce piyasaya çıkarılmamış olan "Black Rain" adlı parça yer alıyor...


Albüm, Soundgarden'i tanımak isteyen ya da özleyenler için iyi bir fırsat...

13 Ekim 2010 Çarşamba

Eat pray love...

Ya da gecenin köründe beni spagetti ve pizza krizine sokan film...

Eskisi gibi sinemaya gidemediğimizi, genelde bu işi interneten hallettiğimizi daha önce yazmıştım... Geçen akşam Sibel ile yıllık sinema kaçamaklarından birini yapalım dedik... Julia Roberts'ı sevdiğinden ve konusu ilgisini çekebileceği düşüncesiyle ''Eat pray love''a gittik...

Kadın filmi, hoşuna gider dedim... Türü küçümsediğimi sanmayın, ''Thelma and Louise'' en sevdiğim filmler arasındadır...


Yaşlanmış ve popüleritesi inişe geçen Roberts'ı, o en çok satan kitaptan uyarlanan filmde görmek için Ada'yı Nunuş ile bırakıp, Panora'ya gittik...

Bilet, mısır ve cola üçlüsünün ardından, fazla kalabalık olmayan salonda yerimize geçtik...

Hikaye, hayatı sorgulan bir kadının, kendini bulma yolculuğunu anlatıyor... İtalya, Hindistan ve Bali'de geçen film renkli görüntüleriyle etkileyici ancak hikaye o kadar dağıtılmış ve uzatılmış ki içinde kayboluyorsunuz...

İtalya'da ''Dolce per niente' 'yi yani birşey yapmamanın keyfini keşfeden kahramanımız, Hindistan'da kendini affetmeyi, Bali'de ise kalbini dinlemesini öğrenir...

İlk yarısı hayal kırıklığı olan film, ikinci yarıda biraz toparlıyor... Bu arada, Sibel bir ara kestiriyor... Kızamıyorum... Film, seyircinin ilgisini uyanık tutamayacak kadar durağan...

Filmin tek iyi yanı Richard Jenkins'in oyunculuğu...

Tamamen şişirilmiş olan hikaye, seyirciye yeni bir şey sunmuyor...

Kendini aramak diye birşeye pek inanmıyorum... Uzaklaşmak ve yalnız kalmak tamam ama, bunu yaparken hayatın anlamını bulacağım diye elindekileri kaybederek mutsuz olmaya anlam veremiyorum...

12 Ekim 2010 Salı

The Experiment...

"The Experiment", insan doğasını tüm vahşetiyle ortaya çıkaran bir deneyi anlatan, psikolojik gerilim türü bir film...

Adrien Brody ve Forest Whitaker'in oynadığı film, para karşılığı insan davranışlarıyla ilgili bir deneye katılan "kayıp kişiliklerin", kapalı bir ortamda, üstlendikleri rollere fazlasıyla kendilerini kaptırmalarıyla geçen süreci gösteriyor...


İnsanların hapishane ortamındaki davranışlarını gözlemlemek için yapılan deneyde, denekler gardiyan ve mahkum olarak iki gruba ayrılır... İki hafta süreyle verilen kurallar bağlamında hareket etmeleri istenen gruplar, bir süre sonra ödülü kaybetme pahasına insan doğasının en ilkel haliyle yeniden tanışacaktır...

Senaryosu, oyunculuğu ve yönetimiyle oldukça sıradan bir film...

Konu Başlıkları